Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SUÇ KİMDE?

Pişmanlıklar, yapılan yanlışlıklar, dönülemeyen yollar... Dönüp de aynaya bakamadığımız silüetler... Suçu aradığımız bir başka bedenler... Sonuçlarını kabullenemediğimiz pişmanlıklar... Sorgulanamayan beyinler, cevabını veremeyen insanlar... Sorun mu kimde? Suç mu kimde? Gelin bakalım, kimde! Belki kendinizi iyi ifade edemediğiniz için çıkmaza girmeniz ilk başta sizin hatanız. Sonra karşı tarafın her söylemine vermiş olduğunuz ters cevaplarla kendinizi savunmaya çalışmanız, üstüne üstüne giderek olayı körüklemeniz de sizin hatanız. Peki hiç mi karşı tarafın yanlışı yok? Tabi ki var. Ne mi? Mesela o da sizi anlamaya başlamayarak başlı başlına birinci suçlulardan. Daha sonra biraz alttan almak yerine ya da susup, o an oradan, o ortamdan çekip gitmeyi seçmeyerek de birinci suçlulardan. Eğer size bunun üstüne bir de şiddet uyguluyorsa hele ki tam suçlu. Çünkü çiftler arasında gerçekleşen her tartışma bi noktada laflar bittikten sonra çıkmaza girip, fiziksel şiddete mağruz kalabiliyor. Kad

Metropolün Göbeğinde Nefes Almak

İstanbul... Koskoca bir şehrin tam ortasında varolmak. Daha doğrusu varolmaya çalışmak. Ayaklarını yere sağlam basmak. Nefes aldığın kaldırımların duman yığını içinde boğulmak. Oradan oraya koştururken, yetişmeye çalıştığın noktanın aslında çok gerisinde kalmak. O nokta mı nedir? Hayat... Taşıyla toprağıyla büyülü bir iklime sahip şehirdir; İstanbul. İçine giren kolay kolay çıkamaz. Hele ki burada doğum büyüdüyseniz bu çok daha zor. Bazı zamanlar sıyrılıp kaçmak istersiniz. Daha sakin, daha koşturmacanın az olduğu, doğayla daha içiçe bir yerde varolmayı hayal edersiniz. Ancak bunu yapsanız yapsanız sadece bir ya da iki hafta için başarırsınız. Çünkü dönüp dolaşacağınız yer, gene kürkçü dükkanıdır.  Metropol şehirler her zaman yaşanması en zor bölgelerdir. Ancak bu yer İstanbul olunca, hele bir de kadınsanız daha da zor. Çünkü her açıdan zaman da, yapacaklarınız da yetmiyor size. Artı bir de bunlara binbir renge sahip insanlar eklenince, onların arasında adım atmak bile daha yorucu h

MASAL AŞKLAR MI? YOKSA GERÇEK AŞKLAR MI?

Şu an içinizden ne geçiyor? Sabah uyandığınızda yağmurlu bir günün hemen sonrasında doğacak olan güneşi mi düşünmek? Yoksa daha dün terkedildiğiniz sevgilinize seslenmeyi mi arzulamak? Ya da ona ulaşmanın bir yolunu bulmayı mı aramak.? Belki de gözlerinizden akan yaşları artık yüzlerce tuvalet kağıdıyla silmeyi bir kenara bırakmayı seçmek...  Seçimler... Hayat hep bu seçimlerin içinde gizli zaten. Ne yapmak istiyorsanız aslında hep bir adım öncesine bağlısınız. Çünkü onun sonucu, yeninin sebebi oluyor. Ve siz bazen sırf bu yüzden eliniz kolunuz bağlı durmak zorunda kalıyorsunuz. Sizi tutan zincirleriniz çözülmeyi beklerken, onun üstüne başka bağlar eklemeyi tercih ediyorsunuz. Oysa ki umudu içinizde hissetmek ve belki de birazcık nefes almaya çalışmak sizin ilacınız. Neden kendinize sürekli haksızlık ediyorsunuz? Ne gerek var tüm bunlara? Biraz nefes almayı deneyin... Derin derin ve gerçekten tertemiz havayı hissederek deneyin! Bir masalın parçası olmak... Aşk, gerçekte bu değil mi?

Huzurun Resmini Çizsin Biri Bana

Zamanın ilerisinde bir dünya varmış... Gözlerden uzakta herkesin kendi başına buyruk yaşadığı, dünyanın tüm nimetlerinin bol bol olduğu, düşmanlığın bulunmadığı bir zaman dilimi varmış. Aşıklar da, arkadaşlar da, kardeşler de herkes mutlu mesut yaşarmış. Yaşamanın tek gayesi ise onlar için sadece mutlulukmuş. Huzurun içinde sonsuz boşluğu hissetselerde hallerinden memnunlarmış. Ta ki bir gün gelene kadar... Günlerden bir gün, dünyanın tam merkezine bir hayal inmiş. Hayal demiş ki "Siz hiç hırs olmadan yaşayıp gidiyorsunuz. Şu yaşamda her şey elinizin altında ve hiç mücadele etmiyorsunuz. Hayalleriniz yok. Zaten her gününüz güzel geçiyor. Ama bu yaşamak değil". Tüm bu insanların arasından bir akıllı çıkmış;  ve "Evet, doğru söylüyor. Her günümüz aynı, her gün aynı şeyleri yapıyoruz; hep gülüyoruz demiş. Ben çok sıkıldım bu monotonluktan" diyerek isyan bayraklarını çekmiş. Sonra aradan bir, iki kişi daha çıkmış. Ben de karşıyım demiş bu düzene. Ardından bir başkası

YENİ SEVGİLİ "IN" , ESKİ SEVGİLİ "OUT"

Ah bu kadınlar diye başlamak istiyorum yazıma. Çünkü bu makaleyi yazmamdaki temel sebep, bugün yakın bir kız arkadaşımla konuşurken onun anlattıkları ve hayattaki seçim hakkını aslında nasıl kullandığı ile ilgili. Bazen bir hata yaparız; bu yetmez. Yaptığımız hatanın üzerine bir hata daha yaparız. Ve bunu yaparken de hiçbir şeyin farkında değilizdir. Sonra bu neden oldu diye ağlar dururuz. İşte bu yüzden bu konuyu özellikle bugün işlemek istedim sizler için. Yeni sevgili "IN", eski sevgili "OUT" diyoruz.  Aşık olup, güzel bir beraberlik yaşamak; hatta bunu evliliğe kadar taşımak bizim yani  aslında tüm bayanların en büyük hayalidir. Ama ne var ki her beraber olduğumuz kişi, aslında bizim evleneceğimiz kişi anlamına gelmez. Bunu deneme yanılma yoluyla araya araya bulacağız. Şimdi gelelim esas konuya. Bir beraberliğin başlaması gibi bitmesi de her zaman söz konusudur. Her ne kadar bazen bayanlar olarak eğer hala karşı tarafı çok seviyorsak ve bitmemesi için elimizden

KADER OYUNU

Kaderin bizle bir oyun oynadığını hiç düşündüğünüz bir zaman dilimi oldu mu? Ya da her şeyin sadece sizlerin elinde olduğunu ve hayatınızın idaresi tamamiyle sizde diye mi düşünüyorsunuz çoğu kez? Peki bunların hiçbirinin olmadığını düşünelim!... O halde bizim çizgimiz nasıl belirleniyor? Tanrıya inanlardanım... Bu konuda inançsız olmayı tercih etmiyorum. Ancak her şeyi kadere bağlamak da ne kadar mantıklı bir düşüncedir, bu konuda tartışılır. Yaşam bize türlü türlü süprizleri beraberinde getiriyor. Bir bakıyorsunuz tam istediğiniz gibi gidiyor planlarınız... Bir bakıyorsunuz ne yaparsanız yapın bir türlü rayına girmiyor istedikleriniz...  Zamansız yaşam ya da Manasız nefes almanın bize ne gibi bir faydası olabilir? Kader dediğimiz çizgi bize ne gibi oyunlar oynayabilir? Veya oynuyor mudur? Bence oynuyor... Çünkü hani kimi zaman çoğumuzun aslında hayatında olan bir andır bu... Bir şey istersiniz; sonra beklersiniz onun sonucunu, olmaz... Aradan zaman geçer; ondan daha iyi bir fırsat