Aşk sessizlikte güzeldir... Yarım kalanda değerlidir. Kavuşulsaydı Aşk, "Aşk" olur muydu; bilemem! Sanırım olmazdı. O yüzden de adı "Aşk" kaldı... Bu şehri terkederken İstanbul'a gökyüzünden mi bakıp veda ediyordu; yoksa köprüden geçerken boğazın derin sularına mı atıyordu tüm yaşananları? Bir değildi de ondaki hatıralar. Onlarcaydı; ya da yüzlerce... Bir gönüle sığmamıştı. O gönülden başka gönüle akıp durmuştu. Bu sebepledir ki gerisinde ne bıraktı bilinmez. Fakat geride kalan o bir gönül sessiz kalan bu şehrin içinde sessizliği bozdu. Bir insan aşık olduğunda böyle saçmalar sanırım. Saçmalamanın dibine vurmuşluğun ötesindeydi bu hikaye. Adam kadını kendine hapsetmek için bir ayını verdi; kadın adamı yüreğine hapsetmek için ise aylarını... Kadın arada kalan biriydi. Çünkü hem öncesi vardı; hem sonrası... Ne ilk; ne de sondu... Öncesini de bildi; sonrasını da öğrendi. Ama o kadar sarhoş olmuştu ki ona zamanında derin derin bakan o puslu gözlerin der...
Bu sayfada kendinizi evinizde gibi hissedin...