Ana içeriğe atla

Susmak...

Gözlerim durgundu; sadece bir boşluğa bakmak istiyordu. Sahipsiz kalmış olan ruhunun içinde debelenirken, soyutlanmak istiyordu etrafındaki onlarca ve de yüzlerce yüzden. Sorgulamak istemiyordu hiçbir şeyi. Sadece ıssız yalnızlığında öylece duraklamak istiyordu. Konuşacak belki de en son kişiydi; hayalindeki o insan.

Kimileri sessiz kalmayı tercih eder; kimileri de öfkesine yenilir; ve uçar en olmadık ve de olmayacak olan o noktaya doğru. Yanlış gidilen yollar, konuşulan sözcükler, hayatlar belki de sahipsiz öylece kalmalıdır. Bir yerlere ulaşmasını beklemek, olmasını arzu etmek kadar saçma hiçbir şey yoktur. Siz hiç düşünüzde gördünüz mü bazı saçma hikayeler? Ben görüyorum. Görmenin bile bazen hata olduğunu bildiğim inanışların içinde buluyorum kendimi. Varlığım neye hizmet ediyor bilmiyorum; ama suskun kalmayı hiç istemiyorum aslında. Belki de susmak sadece bir olasılıktır. Olamaz mı?

Yorumlar

Bazen öyle anları olur ki insanın öylece susmak ister.Kimseyle konuşmak kimseyi duymak istemez... Hayalindeki insanın realitesinden bile kaçar.Sadece hayalleriyle ve kendisiyle baş başa kalmak ister.Kaçmanın çözüm olmadığını bilse de kaçmak ister.
Burcu ÖZDER dedi ki…
Kaçışlar hep böylece devam eder... Aslında amaç arkana bile bakmamaktır; oysa çoğu zaman hep bir arkaya bakış gerçek olmuştur. Vazgeçişler, çırpınışlar ve inanışlar... Bazen hepsinin silindiği bir nokta kapkaranlık olarak çıkar insanın karşısına...
Unknown dedi ki…
Sessizliğimi susmak olarak nitelemişlerdi insanlar, sormadan hüküm vermek onların en vazgeçilmez özelliklerindendi.İstediğim sadece biraz sessizlikken nedir bu tahrik diye düşünmeye vaktim yok açıkcası bende daha da sustum.Sustukça kendimle konuştum, yakınlaştım, başkalarına ihtiyacım yoktu ruhlarına ya da bedenlerine... ;)
Burcu ÖZDER dedi ki…
İnsan bazen kendi ruhunu ve bedenini bile taşımaktan yorulurken, başka bedenler ona bir kaya kadar ağır gelir... Çok doğru sevgili Ses ve Nefes, oysa amaç sadece sessizliğin içinde dinginleşmekti. Ne var ki hep yanlış yorumlandık, hep yanlış yorumlanmaya doğru yol aldık. Nedense anlamak istemediler... Her zaman anlamaya çalışmamak onlar için en kolay olandı...
Unknown dedi ki…
Aslında hata en başında kimseye anlatmaya çalışmamak lazım mesele anlaşılmakta, insan öyle kibirlidir ki istediğini anlar, istediğini duyar.Üstelik bunu da gözünün içine bakarak yapar yetmez arkandan devam eder.Hal böyleyken "sen" değerlisin dir.Gerisi uçsuz bucaksız hiç bitmeyecek müsveddeleri dolduracak, kelimeler...
uçak bileti dedi ki…
Bu güzel paylaşım için çok teşekkür ederim. Elinize emeğinize klavyenize sağlık. Blogunuzu yakından takip ediyorum. Başarılar dilerim
Burcu ÖZDER dedi ki…
Çok çok teşekkür ederim :)
Burcu ÖZDER dedi ki…
Çok teşekkür ederim! :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...