Ana içeriğe atla

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi...

Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş. 

Kalp, günlerden bir gün yemyeşillikler içerisinde bir parkta dolanıyormuş. Elinde tatlı mı tatlı bir köpeği ve kulağında kulaklığı ile müzik dinle dinleye adımlarını atıyormuş. Bir anda kayış elinden çıkmış ve bir başka kalbin ayaklarının dibinde durmuş. Bizim kalp, önce ne olduğunu anlayamamış. Kafasını kaldırdığında gözlerine inanamayıp, gözbebekleri koskocaman olmuş. Dünyalar güzeli bir periyle bir anda burun buruna gelmiş. Bizim ufak köpekcik bu aşkın başlamasına zemin hazırlamış aslında. Ama nerden bilecekti ki bu aslında sahibinin hazin sonunu yaratacağını. Heyecanlı bir şekilde bu afet kalbin yanına doğru gitmiş ve bir küçük "merhaba" dan sonra çok fazla konuşamamışlar; çünkü o afet kalp izin isteyip, işinin olduğundan dolayı yanlarından ayrılmak durumunda kalmış. Bizim kalp, o gece hiç uyuyamamış. Ne yapsa da onu tekrar görse, ne etse de ona tekrar yaklaşabilseymiş. Ve bu yüzden bir karar vermiş; hiç bıkıp usanmadan her sabah erkenden kalkıp, aynı parkın yolunu tutmuş. Ama gel zaman git zaman geçmiş, bizim kalp bir türlü bu güzeli görememiş tekrar. Sonra bir gün bilgisayarının başındayken onu facebook da karşısında bulmuş. Meğer yakın bir arkadaşının arkadaşıymış o da. Hemen oradan mesaj atmış, mesajda da kendini tanıtmış. Bir süre sonra kızdan geri cevap gelmiş, onu hatırladığına dair. Ufaktan ufağa konuşmaya başlamışlar. Ardından tüm cesaretini toplayarak bizim kalp, kızı tekrar parkta görebilmeyi istemiş. Bahanesi de hazır, küçük köpekcik kızı her gittiğinde parkta arıyormuş. Ama aslında arayan bizim kalp tabi ki. Neyse kız kabul etmiş bu daveti. Ve bizim kalp ertesi sabah çok daha erken bir saatte hazırlanıp, süslenip, tüm çekiciliğiyle kızın karşısına çıkacağı dakikaları saymaya başlamış. Çünkü aslında aylardır beklediği günmüş bu. Kızı ilk gördüğü an kalbine saplanan aşk oku, onu hiç rahat bırakmamış. Bizim ki aşk acısıyla bunca zaman yanıp tutuşmasının belki de bir hayrı var diyerek işte gün, bugündür ümidiyle parkın yolunu tutmuş. Ne var ki aslında onu bekleyen büyük süprizden bi habermiş bizim kalp. 

Kız yanında çok daha yakışıklı, çok daha alımlı ve her haliyle ben burdayım diye kendini gösteren başka bir kalp ile çıka gelmiş. Bizim kalp elinde küçücük çiçeği ile orada donmuş kalmış. Nutku tutulmuş, tüm beraber oldukları saat boyunca ağzından hiç kelime dökülmemiş. Kız anlamış kalbin ona aşık olduğunu ve sırf bu yüzden ona ümit vermemek için sevgilisiyle aslında oraya gelmiş. Ve kalp, kız yanından ayrılırken sadece yutkunabilmiş. Çünkü bu savaştan yenik meydanı terketmek zorunda kalmış. İşte o gün bugündür, bizim kalp,  çiçeği, resmi ve oku ile hep o parkı sadece hayal etmiş. En azından bu aşkın hayallerinde yaşamasını sağlamış. Kalp yoksun, kalp öksüz, kalp yetim kalmış. 

İşte bundan sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmamış. Kırık kalbin hikayesi ömür boyu bu haliyle sürmüş.



BURCU ÖZDER

Yorumlar

Adsız dedi ki…
facebook çok iyiydi (önder)

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...