Ana içeriğe atla

Kadın ve Tatil


Yuppi haydi gidiyoruz... İşte deniz, kum, güneş... Vee üçleme tamam. E ne eksik? Tabi ki koca bir bavul. Kadın mı, tatil mi dedi yoksa biri? İşte bu ikiliye dikkat o halde. Kaçııııınnnn!... Çünkü şu an ayrılmaz bir ekip ile karşınıza son yılların en iyi şovmenleri geliyor. Kadın ve Tatil.

Bir yerlere gitmeyi planlamaktasınız. Tabi her zaman biz bayanlar, garantici tavırlarımız ile kol çantamıza bile binlerce malzeme koyarken, tatil planlarının içinde olmazsa olmazlarımız arasında düşündüğümüz aklımıza gelen her şeyi bavulumuzun içinede bu sebeple atmış oluruz. Sonra bir bakmışız ki bavul kapanamıyor. Eyvahh!... Yardım lütfen. Biri şu bavulun üstüne oturabilir mi? Kapatmama yardımcı olun lütfen. Gücüm yetmiyor. Gülüyorum. Çünkü özellikle ben de bu sınıfın içinde olan bayanlardan bir tanesiyim. Tatile gitmeyi düşündüğüm an hazırlık aşamasında belki de giymeyeceğim binlerce şeyi de bavulumun içine ne olur ne olmaz mantığı ile yerleştirmiş olurum. 

Hatta durun bir saniye, bununla ilgili küçük bir anektodumu paylaşmak istiyorum sizlerle. Geçen yılbaşında Londra'ya gitmek için bavulumu hazırlıyorum. 10 gün kalacağım. Ve bir sürü alışveriş planları yapıyorum. Yapıyorum diyorum; çünkü ya bir de gittiğimde zevkime göre hiçbir şey bulamazsam diye de düşünmüyor değilim. Bu yüzden Londra'nın ikliminin sürekli soğuk olmasından kaynaklı olarak bir sürü giyecek aldım yanıma. Veeeee.... Gitmemle birlikte elimde bomboş koca bir bavulu dolduracak kadar kıyafet, ayakkabı ve daha yüzlerce şey alınmış oldu . Tabi sonucu bilmek ister misiniz? Akılsız başın cezasını cepler çekermiş. Çünkü seyahatimin sonunda havalimanına geldiğimde ağırlık sınırını aşmış olmanın yüküyle iyi bir ceza parası ödedim ve ülkeme öyle geri döndüm :)))) 

Kadın ve Tatil ikilisinin aslında çok da iyi dostlar olmadıklarının kanıtıdır bu bir yerde. Birbirinin kuyusunu kazmaya her an hazırlardır. O yüzden dikkatli olun ve bir bayanla tatile çıkıyorsanız; taşıyacağınız koca ağır bavulların hayallerini şimdiden kurmaya başlayın beyler. Çünkü işiniz çok zor!


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de