Ana içeriğe atla

Seven kadın kıskanır mı?

Bir kadın sever. Eğer seviyorsa karşısındakini sahiplenir. Sahipleniyor ise onu kimse ile paylaşmak istemez. Tabi bunu istemediği zaman da kalkar, aklına takılan her konuda beraber olduğu kişiyi (erkeğini) kıskanır. Kıskançlık başladığında da işte o zaman işler karışır. Çünkü artık erkek çıkmazlardadır ve kaçacak hiçbir yeri yoktur. Kısacası seven kadın kıskanır mı?  Evet, kıskanır.

Kıskançlık ruhumuzun temelinde var. Bunu ne inkar edebiliriz; ne de yok sayabiliriz. İnsani olan tüm duygularımız gibi kıskançlık da içimizde varolması gereken bir duygu çeşididir. Ama her şeyin aşırısı zarar olduğundan kıskançlığında aşırısı zarar niteliğindedir. Bu yüzden kıskanıyorsak bunu abartmamak da fayda var. 

Biz bayanlar çoğu kez kafamıza en ufacık detayları sürekli eşelemekten dolayı takarız. Sonra durduğumuz her an düşünürüz; düşünürüz; ve düşünürüz. Sonrasında çıkmaza düşeriz. Nereye saldıracağımızı artık bilmiyoruzdur. Tek hedef adres, elimizdedir. O da yanımızda durmakta olan adam. Tüm içimizdeki enerjimizi ona yöneltiriz. Yeriz, yeriz ve yeriz beynini. "Bunu neden yaptın? Burada ne söylemek istedin ona? Bana böyle davranımıyorsun? Neden hiç bana artık sık sık "seni seviyorum" demiyorsun?" gibi soru cümleleri alır başını gider. Sorular arttıkça, cevaplanmayan anlar da artar. Sebebi erkek sıkılmıştır. Tabi bu zamanın artması iyiye alamet değildir. Çünkü dırdır haller ne var ki rayından çıkmış, iş birazcık dengesini yitirmiştir. 

Bu tip durumlarda erkek iki yoldan birini seçer. Ya bu ortamı terkedecek ve ilişkiyi bitirecektir; ya da erkek sürekli açıklama yapmaya çalışan adam olup, sabır sabır ya sabır çekerek kaderine boyun eğecektir. Kaldı ki ikinci seçenek %1 ihtimaldir. Ve bu ihtimalin her zaman sizi bulması olanaksızdır. Yani o şanslı bayan siz olmayabilirsiniz. 

Bu nedenden dolayı çok fazla kıskançlığı hayatımızın merkezi yapmadan yolumuza devam etmeliyiz. Sorgularken abartıdan uzak durmalı ve iletişim problemini ortadan kaldırmalıyız. Bakın bakalım o zaman ilişkiniz hangi boyutlara erişiyor! Kıskançsız bayanlara ve günlere sevgilerle...


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de