Ana içeriğe atla

Aşk Cinayetleri...

Bu makalenin başlığı ve hemen yanında durmakta olan fotoğraf sizi ürküttü öyle değil mi, sevgili okurlarım?  Bir silahın namlusunu şu an burnunuzun tam ucunda gibi görüyorsunuz. Kanınızın çekildiğini ve ruhunuzun bedeninizden parça parça uzaklaştığını hissediyorsunuz. Yani bir cinayete kurban gitmek üzere olduğunuzun ne yazık ki son anda farkına vardınız. Ve yapacak hiçbir şeyiniz yok, ne yazık ki. Seri cinayetler gibi işlenen işte aşk cinayetleri...

Aşık olmak ve sevmek birini, en güzel insanı duygulardan biridir. Birine ilk göz ağrınızmış gibi bakmak, ona dokunmak, onunla vakit geçirmek, ona sevdiğinizi söylemek ve daha birçok heyecan dolu anı beraber paylaşmak, daha doğrusu yaşamı paylaşmak onunla birlikte hepsi çok hoş. Ta ki bir ayrılık rüzgarı araya girmediği ya da tartışmaların tadı kaçmadığı sürece bu geçerli. Çünkü o zaman insanoğlu dengesini kaybedebiliyor ve bir anda hiç olmadık davranışlar içinde kendini bulabiliyor. Bu da yetmez gibi o kıyamadığı göz nurunu bir kalemde harcıyabiliyor. Bunun adına da "Aşk Cinayetleri" deniliyor. 

Günümüz toplumunda bu sözcüğü ne kadar çok fazla duymaya başladık. Hemen her gün gerek görsel basında gerekse yazılı basında üçüncü sayfa haberleri olarak yer almakta. Her gün yeni bir can alma ve her bir can alma bir aşkın sonucu oluşmakta. Nedir bu Allah aşkına! Severken iyi, güzel; iş ayrılmaya gelince adam akıllı ayrılmayı bilemiyor muyuz bizler? Görünen o ki bilemiyoruz, evet. Bugün gene özel bir kanalda yayınlanmakta olan ve devamlı olarak da izlediğim bir programda geçen bir olay vardı. Artık yeter diye çığlık atmak istedi yüreğim birden bire. Çünkü bir insanın canını almak çok kolaymış gibi görünse de, buna artık ek olarak bir de küçücük 1,5 yaşındaki bir çocuğa bile uzanan ellerin olduğunu görüp, ruhumun titrediğini farkettim. Birden soğudu tüm bedenim, buz kesti. Sanki o an, orada olduğumu ve böyle bir durumla başbaşa kalsaydım ben ne yapabilrdim kısmını düşünmeye başladım. Acaba kendimi kurtarabilir miydim böyle bir ölümün eşiğinden diye. Ya çocuğumu onu kurtarabilir miydim? Çaresiz kaldığınız o bir anı düşünün lütfen. Çaresizlik içinde karşınızda acımasızca dikilmiş olanı o insana yalvardığınızı düşünün. Bir şans dilediğimizi düşünelim. Ne için bir şans peki? Hani ayrılırken insanlar bir şans dilerler; "Ne olur beni bırakma, bir kez daha deneyelim" derler. Bu kez yaşamak için, nefes almaya devam etmek için aylarca belki yıllarca sevdiğiniz insana yalvardığınızı düşünün. Ne hazin bir durum, ne hazin bir son. Allah kimsenin başına vermesin! 

İpin ucu kaçtı da nereye gidiyor belli değil. Bugün televizyonda gördüğümüz bu haberler, yarın en yakınımızda olmayacağının garantisini veremiyoruz bile kendimize. Her an canımız tehlikedeymiş gibi yürümek zorunda kalıyoruz hayat yokuşunda. Zaten zor olan hayata, bir de bunlar tuz biber ekiyor. 

Şu resimdeki namluya baktığımda burnuma dayanmış olduğunu hissediyorum. Kanım ve ruhum tek tek çekiliyor; buzhaneye dönüşen bir ürperme ile olduğum yere çakılıyorum. Peki mecbur musunuz yaşamaya? Elbette ki hayır. Hiçbirimiz bunu yaşamak zorunda değiliz. Yaşatmak da zorunda değilsiniz. 


İçinizde biraz insani duygu var ise bir cana kıymak, hele ki aşık olduğunuz ve sevdiğiniz insanın canına kıymak imkansızdır. Tamam, sizin yanınızda olmayabilir; sizinle artık beraber olmayabilir. Ama en azından onu arada bir bile olsa uzaktan dahi görebilme imkanınız olacaktır. Diğer yolu seçtiğinizde ne olacak peki? Onu sonsuza denk görme hayalleriniz yok olacak. Artık sizin kabuslarınızda sizi ziyaret edecek. Çünkü siz onun "Katil"i olacaksınız. Sevginize bir kurşun sıkmış olacaksınız. Yapmayın lütfen! Bir hayata kıymak ne kadar acımsazı bir davranış. Kıymayın ne ona, ne kendinize. Bırakın herkes kendi yoluna gitsin. Siz de kendi yolunuza gidin. Yeniden hayatınızı şekillendirin; ama sakın olumsuz bir yolla değil. 

Hayat anlayamayacağınız kadar güzel iken bunu cehenneminiz yapmayın. Aşk cinayetleri artık bir son bulsun!


BURCU ÖZDER

Yorumlar

CAROLİN dedi ki…
HER ZAMANKİ GİBİ BAYANLARIN AKLINDAN VE KALBİNDEN GECENLERİ DİLE GETİRMİŞNİZ BURCU HANIM YÜREYİNİZE KALEMİNİZE SAĞLIK:)
Adsız dedi ki…
haklısın burcu, ama aşka cinayetlerini anlamak için daha derine inmek gerek, mesela yıllarca birlikte olduğun sende onlarca hatırası olan birinin bir anda sen, bırakıp başkasının olması, terkedilen kişiyi, bunu düşündükçe çıldırtır, düşündükçe daha da çıldırtır ve günün birinde malesef 3. sayfa haberi oluverir.. (SEMİH AYYILDIZ)
Burcu ÖZDER dedi ki…
Daha derine insek de semih, hiçbir şey bir "cinayeti" haklı gösteremez. Can almak çok başka bir mantık. Bunun insani olan güzel değerlerle karşılaştırılması bile korkutucu adeta. Şöyle bir gerçek var ki hepimiz ya terkettik ya da terkedildik onlarca kere, ama onlarca kere cinayet işlemeyi düşünmedik. Her terkedeni öldürseydik, şu an bir koğuşun penceresinden gökyüzünü görmeye çalışıyor olurduk...

3. sayfa haberlerinin tamamen silinmesi dileğiyle...

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...