Ana içeriğe atla

Bu dayanılmaz koku da nedir?

İnsan kokusu... Bir bayan olarak en çok dikkat ettiğimiz nokta, yanımızdaki ya da çevremizdeki insanların üzerilerine sinen ten kokularıdır. Bu kokular kişilerin kendilerine has kullandıkları parfümlerle çoğu kez bağlantılı olsa da, bir de gözümüzden kaçan ince bir detay vardır, -ki bu da ter kokularıdır.

Çoğu zaman dayanılmaz olarak karşımıza çıkan ağır ter kokuları, özellikle beylerin deodorant kullanmama alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır. Otobüs yolculuklarında yanımıza oturan bir beyin ya da yaz dönemlerinde özellikle ayakta yolculuk yaptığınız ve yan yana sıkışık durduğunuz anlarda, hemen yanıbaşınızdan gelen o başa çıkılmaz koku, adeta sizi bayıltır. Olduğunuz noktadan bir an önce kaçmak istersiniz. Ancak bu bile imkansızdır. Ve bütün yol boyunca da bu havayı teneffüs etmek durumunda kalırsınız. 


Ya da erkek arkadaşınızı düşünün. Parfüm kullanmaktan ya da deodorant kullanmaktan nefret ediyor. Buluşacağınız saate kadar yanınıza gelmeden önce tüm yol boyunca ister istemez yürüyerek ya da toplu taşıma araçlarına indi-bindi yaparak terlemiştir. Ve bir bakmışsınız ki mis kokular içinde onu bulup sarılmak varken, yüzünüzde tahammül edemeyeceğiniz bir ekşimsilikle ona, sarılmakla sarılmamak arasında bir ifade ile bakmaktasınızdır. Aslında bu ifadenin tercümesi, "bu dayanılmaz koku da nedir?" sorusudur.

Biz bayanlar olarak en çok bu durumdan nefret ederiz. Bu yüzden beyler, özellikle sizden ricamız lütfen öncelikle deodorant kullanmayı, sonra da parfüm kullanmayı alışkanlık haline getirin. Emin olun ki bunu uygunladığınız da daha çok kazanacaksınız. Çünkü çevrenizdekilerin size olan yaklaşımında büyük bir artış görmezseniz, gelin buyrun yanıldığımızı bize burada söyleyin. Eminim diğer tüm bayan arkadaşlarımda bana bu konuda katılıyorlardır. Öyle değil mi bayanlar? 


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...