Ana içeriğe atla

Zalimlerin Dünyasına Hoşgeldiniz

Allah iyi insanları hayatınızdan eksik etmesin. Ve kalbine kötülük tohumları ekmiş olanları da sizden olabildiğince uzak kılsın. Hayat çünkü bu... Kötülüğün nereden geleceğini çoğu kez anlamanız mümkün değildir. 

Bir bakmışsınız size en uzak kişiden, bir bakmışsınız ki canınız ciğeriniz olan insandan size yönelmiş tüm şeytani oklar. Hep bir kıskançlık, hep bir hazımsızlık sarmış benliğini. En masum olandan bile kıskanır olmuş belki de sizi... Çünkü sizin yüreğinizde sadece sevgi varsa, hele bir de merhamet ve vicdan ile harmanlanmışsa o zaman alacağınız zararlar oldukça fazladır. Affetmek en kıymetli duygu iken bunun değerini bilmeyen insanlar, her defasında hadlerini hep aşarlar. Siz tırmaladıkça sağı solu, önünüzdeki taşlar gittikçe ağırlaşır. Kaldıramazsınız onları... Yolunuzu tıkar; sizi isyana zorlar. Ya vazgeçeceksiniz sevdiklerinizden ya da silahlarınızı kuşanıp aynı zalimlikte saldıracaksınız kötü olanı alt etmek için... Tabi gerçekten istediğiniz bu ise...


Hayat ya bu! İnsan hep en canı dediğinden görmüştür yüzyıllardır esas düşmanlığı... Esas zalimliği... Esas kalpsizliği... Siz onu var etmişsinizdir; onu istemişsinizdir; dilemişsinizdir. Ama gün gelmiştir ve azılı bir rakibiniz olarak karşınıza dikilmiştir. Gün bitmiyordur ki her yeni günde farklı bir kindar düşünceyle karşınıza dikilmesin. İyi ve güzel düşüncelerinden çok içten içe beslediği kirli duyguları sarmıştır onun benliğini. Ve bu benlik bir zaman gelip de sizi esir almaya çalıştığında işte o an tüm kalkanlarınızı dışa döndürüp kendinizi korumaya çalışırsınız. Ağlaya ağlaya, çığlıklarınız hıçkırıklarınıza karıştığında sadece hayata isyan edersiniz. Ve artık ona karşı içinizde sevgiden çok kırgınlık, kızgınlık ve hayalkırıklığı vardır. 

Bu sebeple zalimlerin dünyasına hoşgeldiniz sevgili okurlarım... Çünkü onlar hemen yanıbaşınızda!



BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de