Ana içeriğe atla

Notaları Sil Baştan Yazabilmek...

Hadi unutalım birlikte… Her şeyi silip atalım herhangi bir şehrin, herhangi bir sokağındaki köşe başına, tüm duyguları, tüm yaşanmışlıkları, aklımızda kalan her bir detayı… 

 

Acıyla yoğrulan, bununla beslenen karakterlerin hikayeleri hep aynıdır. Yalnızlık bir tercihtir; duygularından korkarak yaşamak ve kaçmaya çalışmak tüm zorluklardan, tüm mücadele edebilme gücünden, tüm güzel duygulardan… 

 

Derinlerde duyulan müziği ısrarla susturmaya çalışan akıl, kalbe yenik ne zaman düşer? Ne zaman insan yüreğinin sesini dinler? Ne zaman gerçekten savaşçı ruhuyla ve tüm aşkıyla karşısındakini sarmalar ve ona sımsıkı sarılarak nefes almaya başlar?

 

Notaları sil baştan yazabilmek, kendi müziğini yaratabilmek, kendi sesini, o en derinlerden gelen sesi duyarak onu herkese seslendirmeye çalışmak çok mu zor sizce? 

 

Susmuyor kalp, susmuyor beyin, susmuyor ruhun rüzgarı, susmuyor özlemler, susturulamıyor çığlıklar… 

 


Acıysa acı, pişmanlıksa pişmanlık, suçluluksa suçluluk, ne varsa var olan, tüm gücüyle insan silip atabilmeli bu çaresizce çırpınışlarını… Koşmalı, hiç durmadan koşmalı varmak istediği yere, kalbe, aşka, umuda… Tutunmalı o çok sevdiği ve kıyamadığına… Sarılmalı sımsıkı kollarıyla, sadece sarılmalı, hissetmeli kalpten kalbe akan ışığı, enerjiyi… Sahip çıkmalı belki de asla sahip olamayacağı şu ana, bu değere, bu sevgiye. 

 

Çünkü zaman acımasız, zaman sabırsız. Zaman her daim keskin.

 

 

BURCU ÖZDER





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de