Ana içeriğe atla

Başladığın Noktada Olmak!

Tam da şu anda… Nefes alamıyordunuz. Bazen birinin boğazınıza sarıldığını ve sımsıkı elleriyle sizi boğduğunu hissedersiniz. Kimseyi hiçbir şey için zorlayamazsınız. Onu bir şeyler yapması, hissetmesi için zorlayamazsınız. Eğer yüreğinde titreşim yoksa o titreşimi ne yaparsanız yapın oluşturamazsınız. İşte tam da öyle bir şey şu an ki durum. 

 

Mutlu olmak isteyip de olamadığınız, ne kadar çabalasanız da aslında ait olmadığınız bir yerde, bir hayatta hüküm sürmeye çalıştığınızı hiç düşündünüz mü? Ben düşünürdüm. Neden mi? Sebebi, ait olmadığınız bir yerde zorla kalmaya çalışıyormuşsunuz gibi gelir. Sanki o ev, o dünya, o kalp, o sığınmaya çalıştığınız omuz size hiç ait olamamış gibi gelir. Yabancılaştığınız bir yerde ne kadar durabilirsiniz? Ben duramam. 

 

Bu sebeple de özür dileyin; önce kendinizden, sonra ondan… Çünkü bu şekilde devam edemezsiniz; sizi sevmesi için her şeyi zamana bırakmak kendinize yapacağınız en büyük haksızlık olur. Tüm bunları görüp de buna devam etmek saçmalık değil mi sizce de? Aslında bir şeylerin eksik olduğunun o da farkında, değil mi? "Biz" olamıyorsunuz; çünkü "biz" olabilmeniz için yapılacak şeyler çok basit ama onları bile tam anlamıyla beceremiyorsunuz Şimdi size önerim; köprüden önceki son çıkışı olmayın kimsenin… 

 

O yüzden içinde bulunduğunuz oyunla vedalaşma vaktinin geldiğini farkedin. Hadi, şimdi vazgeçin bu saçma yuvarlanmadan. Herkes kendi yoluna gitsin; ve nasıl mutlu olabilecekse öyle mutlu olsun. Çünkü belli ki birbirinize ne ilaç olabilirsiniz bu saatten sonra ne de yol arkadaşı. Çünkü aşk insanı olmak sahiplenmek gerektirir; sahiplenildiğini hisseden kadın sonsuza kadar ait olduğunu bildiği o limanda yaşlanabilir. Ama dalgalar savuruyorsa bir köşeden diğer köşeye teknenizi o zaman bir gariplik var demektir bu işte. O anda da sorgulama girdiğinde işin ucuna ve çıkmaza düşmüşse eğer taraflardan biri bu oyunda çoktan bozulmuştur büyü. 

 

Sevgi dediğiniz şey değer, kıymet bilmektir. Özlemektir; yokluğunda bile varolduğunu hep düşünmektir. Ona ait olan eşyaları sağa sola saklamak değil; yerli yerinde tutabilmektir. Sevgi emektir; emek yürekten gelendir. Zorla güzellik olmaz. Seven her daim sesinizi duymak için çabalar. O yüzden yapılacak tek bir şey kalıyor geriye, o da vazgeçebilmeyi bilmek. İşte şu an o noktadasınız. Başladığınız noktada. 

 

 

BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...