Ana içeriğe atla

ERDEMİN YOLU

Hepimizin hayatta rolleri var. Hepimiz yeryüzüne birer görevi üstelenerek geliyoruz. Bunun ne olduğunu bize zaman farkındalığımızla gösteriyor. Yaşam döngüsünde kendine katkısı olanlar ne yapması, nerede durması ve yaşam amacının ne olduğunu biliyor. Ve buna göre adım atıyor. 

 

Bulunduğunuz yerde misyonunuzun ne olduğunu anlamaya çalışın. Eğer misyonunuz tamamlanmışsa oradan geçip gitmeyi bilmeniz gerekir. 

 

Birilerinin size ihtiyacı var. Sizin bir sözünüze, sevginize ya da yol gösterişinize… Hepimiz dünyaya hayata tek başımıza geliriz; ama yolda bize eşlik eden insanlarla yürüyüp, onları hayallerindeki ya da bir şekilde yaşamlarında eksik kalmış adreslerine ulaştırdığımızda oradan ayrılıp, yürüyüp gitmeyi bilmemiz gerekir. 

 

Kişilerin hayallerine ulaşması kendi başlarına imkansız olduğu için siz onlara eşlik edersiniz. Bu sebeple bağlanmamayı öğrenmeniz gerekir. Yalnız başına çıktığınız bu yolda çoğu kez yalnız başınıza olduğunuzun farkında olmalısınız. Ve en önemlisi de ne istediğinizin siz de farkında olmalısınız. 

 

İnsanlar her zaman çoğul olmak zorunda değildir. Çoğul olmak bir çıkıştır belki de kimileri için… Ama aslında bu bir zorunluluk olmamalıdır. Her zaman farklı yollar, farklı seçimler ve farklı olasılıklar mümkündür. Sadece bunun farkında olmak gereklidir. 

 

Vakti dolduğunu hissettiğiniz hiçbir şeyi zorlamamanız gerekir. Vedalaşmak da bir erdem meselesidir. Bu güzel duygunun bilincinde olun ve hakkını verin. Erdemli olmanın o güzelliğini yaşayın. 

 

Herkese erdemli ve farkındalıklarıyla dolu güzel bir yol dilerim…



BURCU ÖZDER 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...