Ana içeriğe atla

Duygularının Işığını Yay Çevrene...

Sözsüz geceler vardır bazen. Sadece sarılmanın ve nefes almanın dokusuyla bezenmiştir etrafı. Çözmek istemezsin o aradaki bağları. Dokunuşlar, atan kalpler, hissedilen solumalar, titreyen bedenler…

Bir bekleyiş… Sessiz ve derinden. Anı yakalamaya çalışmaktan çok anı oluruna bırakmak. Ama gene de araya kontrol gerektiren birkaç cümleyi yerleştirmek. Beyninin bir yanı sorgularken, diğer yanı kalple kurduğu zincir içinde kendine bir yer bulmaya çalışmakta. Bir insanı öperken, insan neden kendini sorgular sürekli… Derdi nedir bu insanın peki? Asıl istediği nedir? 


Bir kişi eğer ne istediğini bilmiyorsa ya da hayat karşısında seçimleriyle başa çıkamıyorsa derdi büyük demektir.  Ve hatta eskiden o çok duyulan iki kelime "Sorun BENDE" yi artık kendi söylemeye başlamışsa çözüm yolu çıkmaza girmiş demektir. Çok mu özgürlüğüme düşkün oldum yoksa? Ne saçmalayıp duruyorum bilmiyorum ki. Birine yakınsan, o birine yakın durmayı tercih ettiysen, götür gittiği yere kadar. Bırak kendini biraz karşındakine. Ama sorunlu ya bu kişilik, illa ki bir mesele yaratacak kendine. İlla anlamsız bir hale getirecek. 

Yaşanılanları ve de paylaşılanları orada bırakıp, arkasını dönüp giden bir kişilik olmak kadar büyük bir dert olmamalı içinde. Yüreğini biraz daha aralaman gerek. Kendine bir şans tanıman gerek. Mutlu olmak için inanman ve adım atman gerek. 

Sarılıp uyumak bir başka nefese… Ona alışmak… Alışmak için de imkan vermek gerek. Bunu yap artık kendine. Kendine o şansı ver. Düşüncelerini at bir kenara ve dene… Sadece DENE!


BURCU ÖZDER


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...