Ana içeriğe atla

Dejavu Olmak ya da Paralel Evren'de Kendini Bulmak...



-Bazen olmasını beklemek gibi bir şey yaşamak…

-Peki başka bir zaman diliminde, ama aynı yerde olsaydınız ne yapardınız?

-Seçimlerimiz gene aynı olurdu belki… Belki de değil.

-Bunun cevabını merak ediyor musunuz?

-Ben ediyorum! 


Hayatlar… Arka arkaya sıralanmış yüzlerce, binlerce, milyonlarca ve milyarlarca birarada duran insanlar ordusu… Her birinin ayrı bir hayatı, ayrı seçimleri var. Kararlarımız devamlı olarak bizi bir yerden başka bir yere sürüklüyor. Bir gün durup da şunu düşündünüz mü, " Ben ya diğer yolu seçseydim ne olurdu diye"

Paralel bir evrenin varlığını düşündüğümüz anlarda hep bu soru gelir aklıma. Ben bugün, bu dünyada, "BEN" olarak bu hayatı yaşıyorum. Seçimlerim doğrultusunda bu noktadayım. Yaptıklarım iyi ya da kötü… Doğru ya da yanlış… Hiçbirini bilemem. Ama ya yol ayrımlarında ben hep diğer yönleri seçseydim ne olurdu acaba? Şu an nasıl biri olurdum. Bulunduğum noktanın en farklı iki ucundan birinde mi duruyor olurdum; yoksa gene aynı noktanın merkezinde mi yer alırdım? Ben bunun cevabını gerçekten çok merak ediyorum.

Keşke paralel evrenler arasında geçiş yapabilsek. Ya da en azından bir pencere açılsa bize diğer evrendeki "Ben"i görebilsem. 


Günümüz dünyasında yaşarken aralıklarla başınıza geliyorsa eğer "Dejavu" olma durumu her defasında şunu diyorum; diğer "Ben" bunu benden önce yaşadı; ve acaba o şu anımda ne karar verdi? 

İnsanoğluyuz… Karmakarışık bir düzenin içinde dolanıp duruyoruz. Olması gerekenler ile seçimlerimiz arasında gelgitleri sürekli olarak yaşıyıp duruyoruz. Belki bugün, belki yarın, belki de dün… Ama sonuçta her yaşadığımız olay bizi başka olayların pençesine sürüklüyor. Geride bıraktıklarımız; acaba o an verdiğim karar başka türlü olsaydı; şöyle yapsaydım ikilemlerinden kurtulmaya yetmiyor. 

Bildiğim şu an bir gerçek var ki o da ben başka evrendeki "Ben" ile gerçekten tanışmak isterdim. Ve eğer makarayı geriye sarma sihrim olsaydı ellerimde emin olun bunu çoktan kullanmıştım. Peki tarih mi? O belli… Ama cevabı bir tek ben de gizli… Gitmem gereken ve gitmeyi istediğim saniye, dakika, saat, gün, ay ve yıl… Hepsi şu an tek bir noktada karşımda duruyor sadece. 

Peki soruyorum! Siz, Paralel Evren'deki "SİZ"i tanımak ister miydiniz? Başka biri mi olurdunuz sizce başka bir evrende yoksa yine aynı seçimlerle aynı yolda mı ilerliyor olurdunuz? Ya zamanı geriye çekme şansınız olsaydı, hangi zaman dilimindeki (gün, ay, yıl ve saat olarak) anınıza geri dönüş yapmak isterdiniz? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...