Ana içeriğe atla

Kapat Gözlerini!


Not: Bu yazıyı aşağıdaki video şarkıyla birikte okuyun lütfen!

Gözün belki bir yabancıyı arar… Bilmediğin, daha önce görmediğin; ama kendini ona yakınmış gibi hissettiğin… Sen farkına varmadan rüzgarı sarar yüreğini. Tutmak istersin elini, sarılmak istersin sıkıca, başını omzuna koyup uyumak istersin. Öyledir bazen hayat; hiç ummadığın anda geliverir ansızın beklenilmeyen.

Aslına bakarsan da güzel olan budur. Beklenilmeyen ile karşılaşmak… Atılmak bir maceraya, yaşamak ilk kez bir sonraki günü düşünmeden… Anları önemli hissetmek, korkmadan, çekinmeden, gülümseyerek… Sorgulamayı bir kenara bırakıp, içine doğru nefesini çekmek. Tılsımının sana dokunmasını, sarmasını izlemek… Birine karşı yakalanmak; kendini ona yakalatmak umarsızca. Özlemek; özlemeyi bilmek yanındayken bile. 

Geceleri sadece kendine çalmak. Bazen de geceyi beklemek… Gözlerini kapattığında yanında olanı, açtığında yanında bulmaktır; Aşk! Geceleri ara ara uyandığında onun uyuyuşunu seyretmektir belki de… Sarıldığında varlığını hissetmektir. Küçük oyunlar oynamaktır. Yaşamaktır hayatı bir yabancıyla… 


Farklısındır onun için belki de sen! Daha önce yaşadıklarından sonra sen ona uzakta kalabilirsin. Her şeyin uyumlu olması saçma değil mi zaten. Zıtlıklar; farklılıklar; uyumsuzluklar işi renklendirendir gerçekte. Ama bunu anlamak için zamana bırakmak gerek bazı şeyleri… Güzelleşmesini seyretmek, sessizce ilerlemesini sağlamak gerekir bazen. Hızlı koşsan ne olacak? Nereye yetişeceksin ki? Bırak bu da böyle olsun işte. 

Yanına uzandığında saçını okşamak, masal anlatır gibi başbaşayken kendini ona anlatmak, fısıldamaktır kulağına cümlelerini… Öylece uykuya dalmasını beklemek, şefkatinle, sevginle...

Korkuyu da hissetmek derinliklerinde… Amaçsızca, geleceğin getireceklerini de uzak tutarak kendinden yaşamak. Onun da bunu bilmesini istemek. Plan yok; amaç yok; sadece varolan an var. Şu an yanımda olsun yeter bana! Özlediğini bileyim yeter! Ötesi yok; gerisi yok! 

Ben bıraktım derin sulara kendimi… Yatıyorum öylece suyun dinginliğinde huzuru hissederek. Beni nereye rüzgarıyla sürükler bilmem; ama sevdim bunu şu an! 




BURCU ÖZDER





Yorumlar

O kadar güzel ki okuduğum her satırı yaşadım sanki ... O güzel fon müziği de eşlik etti bana sanki hayatımın içerisindeymiş gibi.
Yüreğine sağlık Burcu Abla..Muhteşem olmuş bu yazı..
Burcu ÖZDER dedi ki…
Teşekkür ederim sevgili Gözde'cim... :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...