Ana içeriğe atla

True Love...

Sevdim! Çünkü; bir tek ona sarılınca yuva gibi kokuyordu hava… Bir su damlasının toprağa düşmesi gibiydi AŞK. Toprak ne onsuz olabilirdi; ne de o toprağa düşmeden varolabilirdi. 

Bir varmış bir yokmuşların başladığı hikayelerden biriydi bu da işte… Çok daha önce yazdığım gibi… Çok daha önce söylediğim gibi... Yarım kalmıştı yaşananlar; öylesine bir boşluğa düşmüştü duygularla birlikte hayaller. Ve bu yüzden bir kez daha yazılması, yaşanması gerekiyordu. Öyle de oldu… Çünkü bu hikayenin bir sonu yoktu. 

Kadın sabretmeyi öğrenmişti… Beklemeyi kendine bir meziyetmiş gibi kabul ettirmişti. Adam ise özlemeyi yaşamıştı. Özlerken belki de adım adım AŞK'a yaklaşmıştı. Geçen aradaki onlarca zamanı aslında kaybetmiş gibi görünmüş olsalar da kazanmışlardı. Yaşanması gerekiyordu bunların hepsinin; işte bu yüzden de yaşandı. Pişmanlıktan ikisinde de eser yoktu.

Adam ile Kadın, birbirlerinden uzak kalmalarının onlarca anını tek bir sarılma ile olabilecek en güzel boyuta geçirdiler. Bir öpücük… Bütün özlemleri, bütün duyguları, bütün hasreti bir kavuşmaya sığdırdı. Sarıldığı o boynu sanki o an zaman durmuşcasına bırakmak istemiyordu kadın. Keşke diyordu sımsıkı sararken o bedeni… Keşke zaman şu an, tam da şu an dursa, hiç yol almasa, biz böylece kalsak. Günler geçse, geceler geçse, aylar geçse, yıllar geçse ve gördüğümüz bu tatlı rüyadan uyanmasak. 

AŞK, öyle beklemediğin bir anda ansızın gelip çalar ya kapını. İyi ki de çalmış… Çünkü araladığım o kapıdan bir mutluluk geliyor. Ve mutluluk, tam da ikimizin ortasından bize kucak açıyor. Bu büyüyü kaybetmemek ve sonuna kadar yaşayıp, hissedebilmek dileğiyle…

Hoşgeldin AŞK tekrar hayatıma…



BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...