Ana içeriğe atla

Tek Yastıkta Uyuyan Aşk…

Yastığın büyüsünü hiç hissettiniz mi? Bir yastığın… O bir yastığın aslında ne çok şey ifade ettiğini hiç düşündünüz mü? Düşünmelisiniz oysa ki! Farketmelisiniz…

"Bir yastıkta kocayın…" sözcüğünün anlamını geçenlerde arkadaşlarla biramızı içerken ben de yeni farkettim. Sevdiğiniz adamla tek bir yastığı paylaşmayı mı yoksa büyük bir yatakta herkesin kendi yastığının olmasını mı istersiniz? Siz olsanız hangisini tercih ederdiniz? 

Tek bir yastığa iki kişinin başını sığdırması zordur değil mi? Aslında hayır! İkinci yastık, hep sevdiğinizle aranızdaki en büyük engeldir. Tek bir yastık size dünyaları verebilir. Paylaşmayı öğretir size… Hem de hiç sıkılmadan, bıdı bıdı yapmadan, hoşunuza gide gide paylaşmayı öğretir! O bir yastık, iki kişiyi birbirine yakın eder. Kavga etseler bile onları dipdibe uyumaya mecbur eder. O bir yastık, aşık olmayanı bile kendine aşık eder. Ama ikinci yastık hep bir kaçıştır. Ha kendi yatağınızda yatmışsınız; ha bir başkasının yatağında farketmez. O an kendi yastığınız vardır; ve onu kavrayıp, yanınızdakine sırtınızı dönebilirsiniz; vücutlarınızı birbirinizden uzak tutabilirsiniz. Oysa ki o bir yastık, iki kişiyi birbirine kelepçeler. Sarmaş dolaş uyumayı, nefeslerin nefeslere karışmasını, yanındakinin kalp atışlarını hissetmesini, sıcaklığı verir size. O bir yastık; aslında hayattır. Ve hayatınıza anlam katmak için vardır.

O yüzden evlenenlere eskiden o upuzun, tek parçadan oluşan yastıklar verilirmiş; yataklarına konurmuş. Şimdi yastıklar ayrı, hayatlar ayrı, bedenler ayrı, hayaller ayrı, aşklar sıradan…

Her ikisini de tatmış biri olarak ben o tek yastığı istiyorum. Ya siz? 



BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...