Ana içeriğe atla

Bir Erkek Bir İtiraf, Bir Kadın Bir Yorum (Bölüm 2)

Bir Erkek Bir İtiraf

Kırk gün.Tam kırk gün önce çıktım o kapıdan. Hayatımda ilk defa gerçekten en mutlu olduğum gün ve kadınla girdiğim o kapıdan. Bunu yeni anlamış olmanın acısı inanın tarif edilemez. Nasıl yaptım sana onca şeyi aklım almıyor. Nasıl bir hastalığa bulaştım; nasıl bir psikolojideydim anlayamadım şu ana kadar; ve ben ilk defa bir şeyi kaybettim kadın... Seni, kendimi, senli hayallerimi...

Şu an o kadar saçma bir durumdayız ki... Ben bunca aptallığımı farkettiğim halde devam ediyorum. Ve hiçbir şey yokmuş gibi hala telefonda konuşuyoruz; sarılıyoruz. Hissediyorsun aslında biliyorum. Kapıdan çıkmama izin vermen belki de "Kurtul-Sil-At-Gel"di belkide... Yapamıyorum sanırım hala. Çok hırçınlaştım... Sadece her gecenin sonunda ağlıyorum. Evet; ağlıyorum kadın. Ağlayabiliyormuşum. 

Kuruntularım başladı. Ya sen de gidersen? Git (-me) kadın... Sen gidersen ben gelemem. Sen gitmezsen belki de kendime gelemem...


Bir Kadın Bir Yorum

Gençliğin verdiği coşkunun yanlış tarafındaydı adam... Elbette ki bütün kadınlar ona ilgi gösterebilirdi. Ya da o her istediği güzel kadını elde edebilirdi. Hatta bununla birlikte hafif bir doz alsa tüm oluşabilecek pişmanlıklarından da kurtulabilirdi. Nasılsa bütün bu alışkanlıklar onun ruhunu sarmıştı. Ve o her ne kadar pişmanlık duysa da hepsine sıkı sıkı bağlıydı. 

Oysa ki adam seviyordu; ve deli gibi de seviliyordu. Bir erkek defalarca aşık olduğunu sanır ya bazen... O öyle değildir aslında. İnsan hayatı boyunca bir, bilemezdiniz iki, hatta maximum üç kere aşık olabilir. Aşık olduğunuzu sandığınız aslında sizin durdurulamaz sahiplenme arzunuzdur. O da benim olsun; onu da elde etmiş olayım; o da yatağıma girmiş olsun diye diye biriyle üç gün, bir diğeriyle beş gün, öbürüyle on gün birlikte olursunuz belki. Bunun tarifi ise çok nettir; DOYUMSUZLUK. Bastırılamayan açlığın getirdiği arzusal etkilerdir her biri. Ah peki ya sevdiği kadın adam için ne demektir? Doğru; güzelliğin en saf ve temiz hali... Aslında aradığı tüm arzulara onunla sahip olabilecekken bunu yapamayan bir adamdı bizimki... 

Adam kapıdan çıktıktan sonra pişmandı aslında. Ama pişmanlığını hiç dile getirmemişti ki... Kadın bilmiyordu bunu. Kadın aslında hiçbir şey bilmiyordu. Öğrenirse onun için yıkım olurdu. Bir vazgeçiş olurdu. Çünkü o vakit dönüp arkasını gitmesi gerekirdi sevdiği adama karşılık. Yoksa tüm bunları nasıl sindirebilirdi ki başka türlü... 

Adam yaptığı onca hataya karşılık isyan ede ede tüm eylemlerine devam ediyordu. Belki de alkolün, uyuşturucunun (esrarın) onun bedeninde ve zihninde yarattığı olumsuzluklardı her biri. Saçma sapan olmuş dengesiz ruh halinden kurtulamıyordu bir türlü. Bir yanı silkelenmek isterken, öbür yanı bunlardan hala zevk almaya devam ediyordu. Çevresindekiler bile onun tüm bu dengesizliklerinin hastalıklı bir halden başka bir şey olmadığının farkındaydı. Normal değildi çünkü yaşadıkları ve yaşattıkları. 

Kadın, adamın kurtulmasını çok istiyordu. Yoksa adam yok olup gidecekti bu koca şehrin ortasında. Bu şehir ki onu yutup, mahvedecekti. Kadın bunun farkındaydı. Elini uzattığında tutmasını istiyordu adamın. Ama bunun yerine onun kapıdan çıkıp gitmesine izin verdi; kadın. Çünkü adamın karanlık tarafını farketmişti. Diğer kadınları belki de teker teker bulmuştu bile. Bulamadıysa da hissetmişti olanları, yaşananları. Adam; ilk tanıştıklarındaki adam değildi artık. Yüzündeki ifadeler bile değişmişti. Birkaç ay önceki gülen ve masum bir yüz, şimdilerde kızgın-hırçın ve kötümser bir ifadeye bürünmüştü. Güzelliğini yitirmişti adam artık. 


Kadın, adamın o kapıdan çıkmasına izin verdiğinde ona yine tertemiz haliyle geri gelmesini istiyordu. Adam ilk kez belki de ağlayabildiğini farkettiğinde kadının gecelerce kaç defa ağladığından habersizdi. Belki de kadın, adamın o kapıdan çıkmasına izin verdi; çünkü adamın düzelebileceğine inanmıyordu artık. Ve bu yüzden kadın belki de adamdan gitmeyi tercih etti. Çünkü kalması için bir "NEDEN"i yoktu. Kadın giderse adamın tekrar ona geri gelemeyeceğini biliyordu. Ama gitmezse adamın da asla onun kıymetini anlamayacağının farkındaydı. Neyi ve neleri eliyle ittiğini bir gün anlayacaktı. Fakat her şey için o zaman çok geç kalınmış olacaktı. Adam, kadına kalması için bir NEDEN bırakmadı. Keşke kadın eskiden gördüğü ve hissettiği şeylerden emin olduğu gibi emin olabilseydi; adamın ona sunacağı "Neden"lerden... Var mıydı böyle bir olasılık? 


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...