Ana içeriğe atla

HOLIDATE sizce mantıklı mı?

Yazıma, dün akşam izlediğim “Holidate” filminden yola çıkarak bir şeyler karalamak istediğimi belirterek başlamak istiyorum. Bayram günlerinden nefret eden Sloane ve Jackson’ın hikayesi, ne film izlesem acaba diye Netflix listesindekileri incelerken gözüme çarptı; ve filmin konusu ilk okuduğumda ilginç ve dikkat çekici geldi. İkili, günümüzde yaşanan (hatta yaşanamayan) ilişkilerin farklı bir boyuttan bakışını bizlere sunuyordu. 


Çevremizde çok sayıda kadın ve erkeğin kaliteli bir ilişki yaşamaktan kaçındığını, vakit bulamadığını ve aslında bunun da hayatlarında bir eksiklik yarattığının farkında olmalarına rağmen halen daha kaçamak davranışlarla yol aldıklarını görebiliyoruz. Temelde ya bağlanma korkusu ya da özgürlüğünün kısıtlanması endişesi ya da zamansızlığın getirdiği bahanelerden ötürü sağlıklı ikili ilişkiler maalesef artık yaşanamıyor. İşin en kötü yanı da bir süre sonra gizli mutsuzluklardan dolayı aslında dırdırlanmaya da başlıyoruz. Fakat ne var ki çağımızın bu hastalıklı halini silip atamıyoruz bünyelerimizden. 

 


Çoğu kişi sosyal medyanın girdabına düşüyor ve kayboluyor. Seçeneklerimiz o kadar çok ki kısa sürede beynimiz de şımarmaya başlıyor. Onla da konuşayım; o da olsun; nasılsa bu da var elimin altında mantalitesinden yorulan beyinler bunun bir çıkmaz süreç olduğunu idrak ettiğinde belki de hayatlarına girecek olan o en iyiyi çoktan kaybetmiş oluyor. Holidate filminde ise Sloane ve Jackson’ın şans eseri kesişen yolları, ikilinin bütün tatillerde ve özel günlerde birbirlerinin yanında olmalarına söz vermeleri (gizli anlaşma) ve iyi bir tatil arkadaşı olmalarının başlamasıyla birleşiyor. Birbirlerini eleştirmek yok, içlerinden geldikleri gibi konuşup, eğlenebilecekler ve işin son kuralı da bu anlaşmaya cinsellik asla karışmayacak.  İlk bakışta baktığımızda bence de gayet mantıklı ve iyi görünüyor. Ta ki birbirlerine aşık oluncaya kadar! 

 

Düşünün çok da tanımadığınız bir yabancıyla böyle bir anlaşma yaptınız ve bundan sonraki tüm tatil zamanlarınızı artık tek başınıza geçirmemek adına onunla paylaşıyorsunuz. Birlikte dansa gidiyorsunuz, yemek yiyip, film keyfi yapıyorsunuz, tüm özel organizasyonlarınızda birbirinizin partnerisiniz.  Siz olsanız böyle bir seçeneği tercih eder miydiniz? Peki tercih ettiğinizi varsayalım duygularınız ne zamana kadar nötr kalır? Aşk bir yerde devreye girer mi sizce? Peki işin içine derin duygular girmeye başladığında siz ne yaparsınız? Klasik her zaman ki korkup kaçar mı yoksa bu defa belki de ilk defa önyargısız / endişesiz başladığınız bu ilişkiye kendinizi serbestçe bırakır mısınız? 

 

Hadi bakalım varsa yorumlarınız gelsin; holidate sizce mantıklı mı?

 

 

İyi düşünmeler dilerim,

BURCU ÖZDER




Yorumlar

octaviusque dedi ki…
How to Play Free Slots Online with Casino Sites: Casinos, Games
A full guide 인천광역 출장안마 on casino games on your Android device! 속초 출장샵 Here you can 부천 출장마사지 try them for 삼척 출장마사지 free, with 동해 출장마사지 real money prizes and no deposit required.

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de