Ana içeriğe atla

Korkma Be Kadın!


Yollar…
Uzun muydu yoksa kısa mı?
Ayakların geri mi gitmeliydi yoksa ileri mi?
Adımların hızlanıyor muydu yoksa yavaşlaması mı gerekirdi?
Bilmiyordun.
Aynen onun yanına gittiğinde ne duyacağını bilmediğin gibiydi her şey.
Sen umutlarının içinde duymak istediklerini işitmek istiyordun,
Oysa o bir kurtuluşun çaresizliğinde söküp atmak istiyordu yanından her şeyi,
Seni bile… 
Belki de seni özellikle…
Ona doğru yaklaştıkça yüreğin daha hızlı atıyordu;
Ona dokununca yerinden çıkacak gibiydi kalbin;
Ona bakmayı hem istiyordun; hem de ürkekçe kaçırıyordun bakışlarını,
Seviyordun be kadın… Hem seviyordun; hem de giderken ona alışıyordun.
Sanki masada iki yabancı gibiydiniz;
Hem yakın, hem uzak… 
Hem aşık, hem değil.
Aslında elini tutmak istiyordun; ama kaçırıyordun kendini.
O an onun karşısından çekip gitmek geçiyordu aklından, yapamıyordun.
Duymak istemiyordun hikayenin devamını…
Kulaklarını tıkamak istiyordun; belki bir müzik dinlemek geçiyordu aklından,
Yeter ki onun söylediklerini duyma,
Umutlarından uzaklaşma, öyle değil mi?
Yan yana yürürken, sustunuz bir an,
Vedalaşma anı yaklaştıkça, zaman, o an, tam da o an dursun istiyorsun aslında.
Sevmezdin gerçekte vedalaşmaları…
Hele de severken…
Hele de yanındayken bile özlerken…
Hele bir daha onu görmek istemediğini söylerken…
Hele bir daha onu göremeyeceğini bilirken…
Ah be kadın, niye kendine bunu yapıyordun ki?
Özlemek, özleyebilmek ne büyük erdem,
Neden korkuyordun?
Kalbinin durmasından mı? 
Korkma, daha hiçbir kalp durmadı şu ana kadar!




BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...