Ana içeriğe atla

Elisa'nın Gizli Dünyası - Part 3

Hep bunu yapıyordu Elisa... Nefes almayı çoğu kez unutuyordu. Sonra da içinde daralmalar başlıyordu. Aynı ruhuna çektiği bir nefesi bırakmak istemediği zamanlar gibi...

"Elisa" dedi karşıdan ona doğru gelen bir ses... "Oturma koltuğunu biraz daha mı yukarı kaldırman gerekiyor sanki" diye söze devam etti. Elisa öylesine kendi halindeydi ki başını kaldırdığı anda karşısında duran ve daha önce yüzünü görmediği, tanımadığı bu genç adamın ona ismiyle seslenmiş olmasına şaşırmış bir şekilde sadece öylece ona baktı. Neden sonra "Bilmem" diyerek ağzından bir sözcük çıkmasına izin verdi. Kimdi ona ismiyle seslenen bu kişi? Nereden biliyordu adını? 

Elisa ikinci kez geldiği spor salonunda dikkatini çekmeye çalışan Paul'ün varlığını ilk kez farketti. Daha önce yüzünü görmediği bu genç adamın gözlerindeki ışıltının ilgisini çekmediğini söylese Elisa, yalan olurdu. Ama yine de kendi eğitmeni Clark dururken, bu yabancının ona bir şeyler söylemesini garipsemişti. Ve yine dediğim gibi içinde "kimdi acaba o?" sorusunu doğurdu. Elisa, günü yine Clark'a yüzlerce hareketin sorusunu sorarak tamamladı. Ve aynı gün içinde Paul'ü bir kez daha görmedi. 

Günlük hayatının koşturmacasına öylesine dalmıştı ki Elisa, üçüncü kez spor salonuna gidişi birkaç gün gecikmeli oldu. İçeri girdiğinde Clark ile Paul yan yana durmaktaydı. Hızla ortaya selam verip, yürüyüş bandına doğru ilerledi. Yaptığı çalışmaların arasına koyduğu mini molalarda sürekli telefonuyla meşgul olan ve sosyal paylaşım ağlarında gezinen Elisa, etrafında olandan bitenden cidden bir haberdi. Ama arada gözü zaman zaman yan yana gelen Clark ile Paul'e takılmıyor da değildi. Hala genç adamın kimliği belirsizdi. Bu durum bir süre daha bu şekilde devam etti. 

********

"Ne işle uğraşıyorsun?" dedi Paul, Elisa'ya. Günler sonra ilk kez kendisiyle iletişim kuran bu yabancıyla konuşma imkanı oluşmuştu. Tam da günlük çalışması bitmiş; evine gitmek üzereyken. Birden kalp atışları hızlanan Elisa, "Çizgi Film yapımı ile uğraşıyorum" dedi; Paul'e. Paul'ün suratında tatlı bir tebessüm oluştu; "Ne güzel!" diyerek. Ve arka arkaya onu tanımaya çalışan Paul'den bir sürü soru geldi kendisine. Her birini sevimli bir edayla cevapladı Elisa. Bir ara gözlerinin içine derin derin bakan Paul, "Ne kadar iri gözlerin var" dedi. Elisa muzurca kendini tutamayıp güldü; ve ne diyeceğini bilemeyerek sadece "Öyle mi?" dedi. Ama aslında aklına gelen ilk cümle, Kırmızı Başlıklı Kız'ın hikayesindeki Kurtla olan konuşmaydı. Paul'e içinden o an "Seni daha iyi görebilmek için..." demek geçmişti; lakin tuttu iki dudağının arasından kaçmasını engellediği bu cümleyi. Çünkü söylese kim bilir nasıl görünecekti. 

Elisa o gece Paul ile yaptığı mini sohbeti düşünerek evine gitti. Ve bilmediği bir şey vardı; çoktan Paul, Clark'a Elisa'dan hoşlandığını söylemişti. Clark ise Paul'e bu konuda yardımcı olmak için ilerleyen günlerde daha çok bu duruma müdahil olacaktı. 


Elisa ertesi günü çok soru sormaktan çekindiği Paul'ü araştırmaya koyuldu. Tüm internet ağlarına girip çıkmaya başladı. Bu genç adam hakkında daha çok bilgiye ulaşma içgüdüsü oluşmuştu ruhunda. Engelleyemiyordu bunu. Birden bire dikkatini çeken Paul'ün onun için bir anlam oluşturmaya başlaması Elisa'nın ruhunda kelebeklerin uçuşmasına sebep olmuştu. Tam da bu sırada Paul'e ait bir video ile karşılaştı. 

"Bu ses.." dedi içinden Elisa. Öylesine naif, öylesine duygusal, öylesine dokunaklıydı ki... Hissederek söylediği şarkının içinde adeta sözlerle dans ediyordu. Elisa bilgisayar ekranının karşısında ona kitlendi. Paul'ün hiç tahmin edemeyeceği bir yanıyla karşılaşmıştı. Zaten aslında Paul hakkında ne biliyordu ki... Bir adam bu kadar duygusal olabilir miydi? Evet; olabilirdi. İşte karşısındaydı. Elisa'nın gözünde şarkı bittiğinde bir başkaydı artık Paul. Bu romantik adama gelecekte daha dikkatli bakmaya karar verdi. 

********

Geçen üç haftalık süre içerisinde çok şeyler oldu. Mesela Elisa, spor eğitmeni Clark'ın kız arkadaşı Samantha'yla tanışmıştı. Paul, sadece salona gidip gelen Elisa gibi biri değilmiş aslında. Meğer Clark ile Paul, çocukluk arkadaşıymış. Elisa tüm bu detayları öğrendikçe onların hayatlarına daha çok girdiğini gördü. Samantha'nın tanıştıkları andan itibaren Elisa'ya yakın durmaya çalışması ve Paul'ün  her fırsatta çalışmasını yaparken ansızın Elisa'nın yanında bitmesi, Tanrım bunların hepsi birer işaretti. Paul'ün Elisa'dan hoşlandığı iyice ortaya çıkmıştı. Lakin yine de Elisa, elinde olmadan heyecanına yenilmek istemiyordu. Hep kafasında "ya ben yanlış anlıyorsam" sorusu dolaşıyordu. "Ya her şey benim kafamda birer kurmacaysa..." Duygularını olabildiğince dizginleyen Elisa için her şey bu kadar karmaşık olmak zorunda mıydı? 

Tam her şey yolunda giderken Paul, birden ortadan kayboldu. Her zaman salonda denk geldiği Paul'ü göremeyen Elisa, nerede olduğunu merak ederken Samantha, onun bir iş için kısa süreliğine Detroit'e gittiğini söyledi. Birden yüzünü ekşitti Elisa, "birkaç gün mü?" dedi içinden. Sürekli görmeye alıştığı Paul'ü göremeyecek olması onda kocaman bir eksiklik yarattı. 

O gece eve gelen Elisa banyosunu yapıp, bilgisayarını yeniden açtığında günler önce Facebook'tan eklediği Paul'ü online gördü. Ve hiç durup düşünmeden ona bir konuşma penceresi açarak, mesaj attı. 

"Slm!.."


(Devam edecek...)


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de