Ana içeriğe atla

Aldatmak Kabul Edilebilinir mi?

Uzun yıllardır süre gelen kaçınılmaz bir gerçek, ALDATILMAK. Bu kelime zaman içinde bizde tiksinti duygusu yaratacak kadar gözümüzde en diplere vurmuş olmasına rağmen hala sık sık yapılagelen bir davranış biçimi haline gelmiştir.

Eskiden hep erkekler aldatır derdik. Çağ değişti; bu kervana kadınlar da katılır oldu. Gerek erkekler tarafından gerekse kadınlar tarafından karşı tarafa yaşatılan büyük  bir üzüntü ile sonuçlanan bu çirkin hareket, zamanla aldı başını gitti. Artık durdurulamayacak bir dereceye geldi. Oysa ki bir sonbahar ya da bir ilkbaharın gelmesiyle başlayan o küçük ve masum aşklar başlarda en şirin haliyle ne kadar da güzeldi. Çiftler birbirine bakıp, günün ahengini içlerinde yaşatırlarken, zaman geçer ve aşk yerini tamamen rutin bir ilişkiye bırakır oldu. İşte bu anda da imdada tabi ki ALDATMAK kavramı yetişir oldu. Çok bilmiş ya bizim ALDATMA KAVRAMIMIZ, "Siz çok sevdiniz birbirinizi, çok eğlendiniz. Ama bitti; ben geldim; aranıza sızdım; hoşgeldim" diyerek araya dalar. Zaafı olan kadın ya da erkek de hemen onu bu ilişkinin odak merkezine alır ve yerleştirir. Böylelikle de başlar aldatmalar, gelsin kızlar ya da oğlanlar.... 

Tamam buraya kadar geldik. Hatta aldatıldık bir de üstüne. Ancak kabul ettik mi durumu? Ettiniz mi bayanlar size soruyorum? Eğer etmedim diyorsanız işte budur diyorum. Olması gereken en doğru hareket, durumu kabullenememek. Yazık ki kaybeden bizmişiz gibi görünsede aslında baştan bu işe "tamam" diyen kaybetmiş oluyor. Benden söylemesi!


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de