Ana içeriğe atla

Arzu Kaç Kişiliktir?

(NOT: Bu yazıyı, aşağıdaki youtube'dan yüklenen müzik parçasıyla okumanızı özellikle öneririm)


Beden... Çoğu zaman akıldan bağımsız yaşayan bir parçamız. Gözler ayrı görür; kalp ayrı konuşur; beyin ayrı söyler; beden bir başka hareket eder. Sen o bedenin arzusuna kapıldığında nasıl yaşarsın? Ya da beden arzuyu sana kaç kişiyle yaşatır? Kısacası, "Arzu kaç kişiliktir?"

Birini arzulamak ile başlar her şey... Aslında aşk onun sadece sonradan gelen etkisidir. Önce karşınızdakini arzularsınız. Ona bir başka bakar; ona bir başka yaklaşmak istersiniz. Ama öte yandan başka bedenlerde sizin dikkatinizi çeker. Onlara da farklı açılardan ancak aynı hislerle yaklaşırsınız. Sonra bir diğeri ve öbürü derken işin içinden çıkamaz hale gelirsiniz. Arzu duygusunu yakaladığınız noktada siz nerede ve kimlerle olduğunuzu artık bilemiyor durumdasınızdır.

Beden sürekli diğer bedenleri arar. Yetmeyen bir beden arayaşıdır bu gerçekte. Nereye kadar sürer gider belli olmaz belki bu arayış. Ya da şöyle söyleyeyim, bunun sonu kimilerine göre hiç yoktur. Alabildiğine sürüp gider bu durum.


Sizden bu mantığı güzel tanımlayacak bir düş kurmanızı isteyeceğim. Söyleyeceklerimi az sonra bu yazıyı bitirdikten sonra müzikle beraber uygulayın ve sonucu bana mutlaka ulaştırın yorumlarınızla. Hazırsanız başlıyoruz...

Az önce dinlediğiniz müziği tekrar başlatın; ve gözlerinizi yavaşça kapatın. Karanlık bir odada olduğunuzu hayal edin. Kimse yok. Siz ve sadece nefes alışlarınız var duyduğunuz. Bir süre sonra bir ışık süzmesi ile etrafınız aydınlanmaya başlıyor. Ve gerçekte aynalarla çevrili bir mekanın tam ortasında, merkez de durduğunuzu görüyorsunuz. Çıkış şu an için yok. Ve bir süre sonra aynalarda birer birer karşı cinsten farklı yüzlere ve de bedenlere sahip insanlar belirmeye başlıyor. Her birinin ayrı bir yeteneği var. Ve her biri ayrı çekici güce sahip. Hepsini aslında farklı mekanlarda ve de zamanlarda görüp karşılaşmış olsanız, kesin hepsiyle gider tanışırdınız. Ama size tek bir seçeneğiniz olduğu söyleniyor. Yavaşça merkez de dönmeye başlıyorsunuz. Her birini tek tek izliyorsunuz. Her biri ayrı büyüleyici... Belki yanlarına gidiyorsunuz; hangisine daha güçlü bir çekiminiz olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Ama başaramıyorsunuz. Çaresizce ortada merkezde öylece kaldınız şu an. Peki şimdi ne yapmanız gerek? Elbet biri olacak; ama o sizin tek şansınız unutmayın!... Bir an için aklınıza şu düşünce gelecek mi acaba diye merak ediyorum; "Keşke klonlansaydım da benden birkaç tane olsaydı; ve hepsine sahip olabilseydim".

Şimdi bu oyundan nasıl çıktığınızı ve sonucun ne olduğunu lütfen bana ulaştırın!... Unutmayın kurallar belirgin. Çıkışı bulmanızın yolu, orada yazıyor. Bana arzunuzun kaç kişilikte olduğunu söylemenizi istiyorum. Bedeniniz kaç parçaya bölünecek her biri için acaba? Ya da kaç bedenle arzu hissini yaşamayı isteyeceksiniz aslında? İşte kendinizle yüzleşme vakti... Hadi o halde sonuçlar gelsin...


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Mehmet Ümüvar dedi ki…
Aşk, bedende ve ruhta sadece maşukunu aramak , onu hissetmek her daim onunla beraber olmaktan geçer benim için...Sadece onunla beraber olmayı isterdim...
Ama nefret o kadar ilerledi ki , acıları içime gömüp tek bir bakışı bile esirgerdim.Aşktan dolayı da diğerlerini arzulamaz ,arzulayamazdım...

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de