Ana içeriğe atla

Tüm Öğretmenlerime Gelsin Bu Yazım...

Öğretmenler... En küçük çağlarda hayatımıza sızan ve bize hayatı farklı yönlerden tanıtan, gösteren, öğreten insanlar. Anne ve babamızdan sonra gelen en saygı duyduğumuz ve belki de hiçbir zaman unutamadığımız kişiler. Biz öğretmenlerimiz sayesinde ta ilkokul yıllarından itibaren koşarken, okumayı sökerken, beslenme çantalarımızdaki yiyeceklerimizi masanın üzerine nasıl kuracağımızı öğrenirken hep yanımızda olanlar onlar. 

Elimizden tutan, bir yuva sıcaklığını bize hissettiren en değerliler... Hepsi iyi ki varlar! Ben ilkokul hocamı hiç unutmadım. Hayatımın hep önemli bir yerinde durmasını istedim. Ne onunla olan bağım koptu; ne de ona olan sevgim saygım köreldi. Beni ben yapan kriterlerin belirlenmesindeki payının ne kadar büyük olduğunu bildiğim sevgili Gülseren Öğretmenime öncelikle sevgi ve saygılarımı bir kez daha sunuyorum. Onun gönlündeki o yumuşaklık, o eğitmenlik duygusu, o çocuklara olan sevgi ve anlayış hissi benim ne yaramaz afacan hallerimi çekti bir bilseniz. Okulun kazan dairesine birinin düştüğünü öğretmenler odasına girip de Gülseren Öğretmenime söyleyen Hademeye, öğretmenimden gelen cevap çok ilginç: "Kesin bu Burcu'dur". Öylesine mimliydim ki okulda. Benim ilkokul döneminde en çok oynadığım arkadaşlarım erkeklerdi. Çünkü o kadar hiperaktif bir yaratıktım ki kızlar sadece ip atlıyorlarsa yanlarına gider; onlara katılırdım. Onun dışında nerede futbol maçı var; nerede başka bir atraksiyon var; ben hep oradaydım. O yüzden de annem okula geldiğinde başta müdür, müdür yardımcıları ve diğer sınıfların hocaları sıraya girip, beni şikayet ederlermiş. Sıra Gülseren Hocam'a geldiğinde ise "Çocuktur; yapacak elbet. Karışmayın sakın" diye annemi teselli edermiş. 

Benim için hayatımdaki en değerli ve en önemli öğretmenim o yüzden kendisidir. Şimdi dönüp de şöyle geriye baktığımda o zamanlarda yaşadıklarımız, onun bana olan yaklaşımı hep aklımın bir köşesinde. 

Gelelim şimdi bir diğer meseleye... Peki Gülseren Öğretmenim gibi sırada aynı eğitimi ve sıcaklığı öğrencilerine vermek isteyen kaç öğretmen adayı var acaba? Kaçı yürüyüşler yapıyor bir ilden öbürüne  sesini sırf duyurabilmek, o da kadrolu öğretmen olabilmek için? Bu kutsal vazifeyi bile yapmak sadece artık okumak ve istemekle ilgili değil. Ben Gülseren Öğretmenim gibi eğitim verecek olan nice güzel yetişmiş nesiller tanıyorum. Hepsi okullarından mezun olmuş, sıralarında oturup, kendisinden bütün bildiği bilgileri sömürecek olan öğrencilerine kavuşmayı bekleyen kaç öğretmen adayı var? Sayı çok... İş yok ama... Bu önemli günün içinde onlarda "Öğretmenler Günleri"nin kutlanmasını istemezler miydi öğrencileri tarafından? 

Takkemizi önümüze koyalım ve düşünelim. Onların verdiği sevgi ve özveriyi, bizler toplum olarak onlara ne kadar geri veriyoruz. Bütün mezun olan ve öğretmenlik yapma arzusuyla yanıp tutuşan öğretmen adaylarına sabır diyorum. Sizler yeni neslin en iyi yerlere gelmesini sağlayacak insanlarsınız. Sizler bu vatanı ileri mertebeye taşıyacak olanlarsınız. O yüzden asla durmayın! Yürüyün genç öğretmenler, yürüyün ve hep yürüyün!.. Sizlerin yürüdüğü yollar biliriz ki aydınlıktır. 

Bu arada yazımın sonuna yaklaşırken Eylül ayında tanıdığım genç öğretmen arkadaşım Cemil'e gitsin bu yazım... Umarım sen de yazımda paylaştığım ve benim için o çok değerli olan Gülseren Öğretmenim gibi  iyi bir öğretmen olursun. Gerçi olacağından eminim, çünkü yüreğinde onun ki kadar sıcak ve anlayışlı bir ışık var; görebiliyorum. Umut ediyorum ki senin de öğrencilerin bir gün böyle seni anlatan çok güzel yazılar yazarlar. Böyle genç evlatlar yetiştir arkadaşım! Çünkü bu ülkenin buna çok ihtiyacı var!

Ülkemizdeki tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ bir kez daha KUTLU OLSUN!...


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de