Ana içeriğe atla

Kadınları Anlamak - 2

27 Ekim'de ilk Kadınları Anlamak-1 makalemi yazmıştım sizlere. Şimdi de ikinci etaba geçiyoruz yani Kadınları Anlamak-2' ye. Daha önceki yazımda, özellikle karşı tarafın penceresinden bakamadığımızı ve birbirimizle aramızdaki  iletişimde empati kurmakta tembellik ettiğimizden bahsetmiştim. Şimdi ise biraz daha derine inelim istiyorum. Anlamak için taraflardan biri ısrarcı davranırken, diğerinin vurdumduymaz hallerinin çıkmazlığı içerisinde anlaşabilme çabaları ve ilişkinin devamını sürdürebilme hallerine bakalım isterseniz biraz da. 


Erkek, morali bozuk olduğunda, agresif davranışlar sergilemeye başladığında ya da sessizliğin içine büründüğünde ve hiç ağzını bile açmadığında hemen biz bayanlar olarak üstüne düşeriz. Aslında amaç burada çözüm üretebilmek, derdine derman olabilmek. Ama ne var  ki bizim bu tip davranışlarımız anlayışla karşılanmaz. Daha doğrusu beyler bizim aslında ne için onların üstlerine bu kadar düştüğümüzü anlamaya çalışmaz. Bu sebepten dolayı da sorgulamanın ya da sorunun ne olduğunu sormamızın sonrasında tartışmalar başlar ve olay başka bir boyutta bu sefer büyür de büyür. 

Peki bir de aynı durum için kadının moralinin bozuk olduğu kısma bakalım ister misiniz? Kadın mutsuz, kadın ağlayacak gibi gözleri dolu dolu, kadın ilk kez bu kadar ağzını açmıyor konuşmak için. Peki neden? Çünkü bir sorun var; canını sıkan durumlar var. İster ki erkek ilgi göstersin, ister ki omzunu bu tip anlarda yaslayacağı, onunla konuşacak ve de onu rahatlatacak bir sevgilisi olsun. Ancak bunların hepsi sadece istemekte kalır. Çünkü erkek o ilk üstüne düşmesi gereken soruyu sorar; "Neyin var canım?" der. Kadın ağzından öylesine çıkan "yok bir şey" cümlesi ile artık başbaşadır. Çünkü bizim onlara yaptığımız gibi beyler üstümüze düşmez. Ve anlatmak istemiyorsa kendi bilir mantığı ile "tamam" der sadece. Bu ortamda da kısacası hemen çekilir. Siz boynu bükük olarak neden böyle yaptı şimdi diye sorarsınız. Ama o sizin " yok bir şey" cümlenizle zaten konuyu kapatmıştır bile. Durup da düşünmez yani hiç. 

Kısacası erkeklerin ve kadınların düşünme ve anlama yetisi birbirinden çok farklıdır. Ancak her iki durumda da kadını anlamak, ona biraz dikkat etmekten geçiyor. Çünkü aslında amaç ilkinde, erkeğin sorununa burnunu sokmak değil; ona bir eş olarak yardımcı olmaya çalışmaktır. Onu sorgulamak değildir yani derdi. İkinci durumda da kadın kendisini teselli edecek, onun yeniden aslında yüzünü güldürecek bir eş beklentisindedir; ve kaldı ki "yok bir şey" cümlesi ile belki söylemekten çekindiği bir konu olduğunun, aslında biraz üstelenilse o cesaretle açılabileceğini görebilir beyler. Yani az biraz KADINLARI ANLAMAK burada önemli olan. 


BURCU ÖZDER



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke...

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden ...

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de...