Ana içeriğe atla

Alışveriş Çılgınlığında Kadın (!)


"AlışverriiiiiiiiişşşşşşŞ!...." Çığlıklar yükseliyor. Kadınlar hücum halinde tek bir noktaya doğru koşuyor. Nereye mi? Tabi ki sürekli bir yerde belirmekte olan mağaza açılışlarına...

Alışveriş deyince ilk akla kadın gelir. Kadın dediğin kendini engelleyemez; parasını en çok dağıttı alandır giyim-kuşam, süslenme-püslenme. Ama ne var ki ara ara bu kervana ben de katılmaktayım.. Tabi ki geçen yıl Londra seyahatimde tam da yılbaşı öncesinin mutluluğu ile birçok mağazayı inceledim; gezdim ve tabi ki paralarımı da oraya bırakıp çıktım. Benim dışımdaki diğer tüm kadınlar da çıldırmıştı. Hep biz bayanların en kötü zamanlarında kendine buldukları tek bir uğraş noktası olan alışveriş, o gün için de almış başını gidiyordu. İnanır mısınız, mağazalara girebilmek için birçok insanı tek tek aşmanız gerekiyor ki ancak öyle mağazanın içine varabiliyorsunuz. Elbette ki bu yoğunluğun arasında neye bakabildin derseniz; çok fazla bir şey inceleyemedim. Yalnızca şunu gördüm, alışveriş çılgınlığında kadın vardı; hem de onlarca. 

Ve beni bu yazı yazmaya iten noktaya gelelim. Biz kadınlar alışveriş deyince neden kendimizi tutamayız acaba? Nedir bizi bu kadar çok çeken bu ilgili sosyal alana? Erkeklerin yeter artık bu kadar aldığın diye söylenmesini umursamazca daha çok alışveriş yapmak için hareket halinde olmamız, aslında dışardan bakıldığında komik görünüyor. Ama ne var ki beylerin farkedemediği bir şey var. Kadının özünde bu anlamda bir doyumsuzluk hakimdir. Gerçekten her alışveriş noktası ayrı bir cezbedici şıklıkla karşımıza çıkıyor. Bizler her ne kadar gardıroplarımız dolu olsa da kendimizi durduramıyoruz. Belki de maaşımızın büyük bir miktarını buralara bırakıyoruz. 

Peki kadın ve alışveriş çılgınlığı nedir? Ya mutsuz olduğumuz zamanlarda kendimizi daha iyi hissetmek için yaparız bunu, ya da sürekli olarak erkek arkadaşımıza, eşimize kendimizi daha çekici gösterebilmek için. Daha şık olup, onun gözünü boyayabilmek için. Tabi insan kendi için bir şey yapmaz mı diyen bayanlarımızın sesini de duymuyor değilim. Ama ne var ki her ne kadar önceliiğimiz kendimiz bile olsa, özünde kendimizi daha güzel gösterebilmek yatıyor karşı tarafa. O yüzden alışveriş çılgınlığında kadın durdurulamaz; ona "sen ne yapıyorsun? " denilemez. Çünkü cevap sizin hiç hoşunuza gitmeyebilir. O yüzden bırakın kendi halinde olsun bayanlar, nasılsa değişen hiçbir şey olmayacak. 

Kadın ve alışveriş ayrılmaz bir ikili. Her ne kadar sırada kuyruklar uzun olursa olsun, kadın dediğin yılmaz, yıldırılamaz. Alışveriş ise amaç, asla durdurulamaz!.. 


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de