Ana içeriğe atla

Yakası Rujlu Bir Gömlek...

Bir sabah eşinizi işine uğurlamadıktan sonra evdeki tüm kirlilieri ayıklayıp, çamaşırları yıkama evresine geçtiğinizde çoğu bayanın sıkça karşılaştığı bir olay bu; yakası rujlu bir gömlek... Bunun tercümesi ise üzgünümk ki eşiniz sizi aldatıyor. Ne yazık ki acı gerçekle artık başbaşasınız. 

Bizler evlendiğimizde sanırız ki aşkımız yani o deli gibi bizi seven adam hep aynı kalacak. Evlendikten sonra da bu mutluluk hep sürecek ve ölünceye kadar bize bağlı kalacak. Ne hüzünlü ki bu sadece bir dilek olabiliyor. Güzel bir dilek... Çünkü evlenen erkeklerin büyük bir çoğunluğu eşlerini kısa bir süre sonra aldatıyor. Daha doğrusu bu kimilerine göre bir yaşam biçimi haline bile geliyor. 

İşte o karşılaştığımız gömlek, sizin aldatma ritüeli ile ilk buluşmanız. Gözlerinize inanamadığınız ve o anın şokulyal ne yapacağınızı bilemediğiniz zor zamanlar artık sizi beklemekte. Hemen telefonla arayıp, ağzınıza gelen her şeyi ona hiç nefes almadan arka arkaya sıralamak mı tercihiz olur? Yoksa işyerini basıp, tüm enerjinizi sonr saniyeye kadar kullanarak bağırıp çağırıp, onu herkesin içinde rezil mi etmek olurdu? Ya da onun tüm bu lafları bile haketmediğini düşünerek, tüm bu davranışlara değmediğini bilerek sessizce eşyalarınızı alıp evi tek mi etmek daha ağır cezadır ona? Her hali ile seçim sizindir. Çünkü eninde sonunda ne yaparsanız yapın bundan sonraki adımlarınızda yalnızsınız.

O rujun sahibinin yanından, hatta yatağından kalkıp sizin yanınıza, yatağınıza gelebilecek kadar arsız, pişkin ve de karaktersiz bir adam bunca zaman hayatınızdaymış. Onunla vakit geçirirken ne düşünüyordu acaba? Peki siz ne yapıyordunuz evinizde? Şimdi bunları hayal edip, kendinizi büyük bir hayal kırıklığının girdabında kapana kısılmış gibi hissedebilirsiniz. Ama sakın bunu hissetmeyin. Çünkü siz çok güçlü bir kadınsınız. Hayatınıza eminim sil baştan yön verecek kadar da cesur... 

Onu "siz"siz bırakmak en büyük ceza zaten. Artık siz yoksunuz. Bakın burası çok önemli dikkat edin. Onun hayatında "siz" yok değilsiniz; bundan böyle sizin hayatınızda "o" yok. Bunu asla unutmayın!

Hatayı bir kez yapmış olması ne sizin onu affetmeniz, ne de onun bunu tekrarlamayacağı anlamına gelir. Aldatmanın tadına bir kere varıldı mı her zaman bir sonraki için devamına zemin hazırlar. 

Bırakın o rujlu gömleği şimdi elinizden. Kafanız rahat, gönlünüz rahat olsun. Çünkü o kişi "sizi"' haketmiyor. Ona en büyük hediyeniz; bomboş bir ev ve yakası rujlu bir gömlek olsun, sevgili bayanlar!


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de