Hayatta hep bahaneler üretmek huyumuzdur. Nefes aldığımız sürece sürekli olarak yeni bir şeyler üretip, onu da her fırsatta öne süreriz. Kim bilir nelerin boşluklarını doldurmak için yapıyoruz bunları. Zaten bizim için önemli kısım da nedenlerinden çok, o toprağı üstüne örtüp örtmediğimizle ilgili değil mi?
Bazı konularda saplantılarımız oluyor. İnatla üzerine gitme isteği ve devamlı olarak eşelemeye çalıştıklarımız, bir süre sonra gerçekten can sıkıcı bir hal alabiliyor. Onun yerine oluruna bıraksak her şeyi ya da hayatı belki de işimiz daha da kolaylaşacak. Biraz huzuru kendimize çok görmesek nasıl olurdu acaba!..
Huzur... Tek kelime ile "imkansızı başarmak" denilmekte kendisine. Çünkü nice insanlar onun kıyısından geçip gitmiş ve dönüp de ben ne kaybettim diye sormamıştır kendisine. Oysa ki yaşamında en değerli olan şeyi "Huzuru" kaybetmenin dayanılmaz acısını yaşamaktadır; ancak kendisi bile onun adını tam olarak bilememektedir. Nefes aldığımız her saniyenin kendimize verilen bir vicdan hesaplaşması olduğunu sanırız. Ne var ki hayat bize verilmiş en büyük nimettir. Çoğu zaman elimizi uzattığımız her bir canlıya aynı ölçüde de onu iterek ters tepkide bulunmuşuzdur. Bilmeyiz ki hepimiz aynı toprağın üstünde yaşamakla yükümlüyüzdür sadece.
Hayat, bahanelerini al bir çuvala koy ve salla bilmediğin uçsuz bir noktaya dediğin o kusursuz cümlelerinden uzaklaştığın bir süreç adeta. Yalnız kalmak zorunda olduğun ve kendini bir adanın ucunda bulduğun, aynı zamanda sesini duyuramadığın tek nokta. Sonsuz uçurumların sana doğru koştuğu eşsiz bir yer. Kabuslarının gerçeğe dönüştüğü bir rüya. Seni sen olmaktan alı koyan birçok sebep. İşte hepsi içinde sonsuz "Huzursuzluk" ve "Bahaneler" seninle arkadaş olmakta.
Şimdi sana önerim; dur ve düşün. Hayattan beklentin bahaneler mi yoksa gerçekler mi? Kalmak mı yoksa Uçmak mı? Eğer kararın ikincisi ise o zaman durma koşmaya başla. Çünkü zaman senin için akıyor hayatta! :)
BURCU ÖZDER
Yorumlar