Ana içeriğe atla

Kaderin Oyunu!

Bazen kaderin size oyunlar oynadığını düşünebilirsiniz. Emin olun ki oynuyor. Siz hiç anlamadan, farkına varamadan bir anda değişkenler arasında sürekli kalıyorsunuz. İlk tepkiniz "aaa.. bu neden böyle oldu?" oluyor çoğunlukla. Ama bilin ki hayat ile aranızda tavla turnuvası var; ve zarlar kimin için şanslı gelirse o kazanıyor. 


Özellikle son zamanlarda örnek şekil-A ben, bu tip durumlarla çokca karşılaşmaya başladım. Önce rastlantısal bir durumdur diye mantık yürütmüş olsam da bir süre sonra gelişmeler, işin içinden çıkılmaz bir hale geldi. Beklentilerinizin yumağında kendinizi bir anda birçok ip parçasına dolanmış olarak buluyorsunuz. Çözülmeye çalıştıkça da daha çok dolanıyorsunuz. Bir akşam önce gelen bir telefon, ardından ertesi gece gelen başka bir ansızın telefon ile çakışınca işler bazen rayından çıkabiliyor. Ve her birinin de sonucunun iki gün sonra netleşecek olması ve sizin ne yapacağınızı bilemez hallerinizde buna eklenecek olursa "Oooo...." demekten başka bir şey gelmiyor gibi görünebilir. İşte bu tip anlar için çözüm noktası, sadece biraz sakin olmak ve derin bir nefes alarak tercih yapmanız olmalıdır. 

Sakince düşündüğünüz ve hala cevabını bulamadığınız sorularınız varsa bu noktada da şunu demelisiniz; "Bırak, hayırlısı neyse o olsun!". Evet, bunu zaman zaman söylemekten kaçınıyoruz. Her şey bizim kontrolümüzdeymiş gibi görünüyor. Oysa ki bizim dışımızda ipler kimi zaman başkalarının da elinde olabiliyor. Kontrolünüzden çıkan anlar için bazen oluruna bırakmak hayatı en doğrusu oluyor. Ya da zorlayarak ulaştığınız sonuçlar bir süre sonra tekrar olması gereken sonuçlar haline geri dönebiliyor. 

Hayatta şuna inandım hep. Yaptığım bir seçim, bana iki ayrı yoldan birine doğru ilerlememi sağlar. O yolun sonunda da iki yol ayrımı çıkar karşıma ve hangisini seçersem o başka bir iki yol ayrımına beni sürükler. Yaşam birçok olasılıklar üzerine kurulu ve her biri de ayrı ayrı parçalarla zincirleme birbirine bağlı. Yani kader dediğimiz şey aslında bizim kendi seçimlerimizle beraber şekilleniyor çoğu zaman. Ama bir diğer yandan da o yol ayrımlarındaki olasılıklar kaderin seçtiği olasılıklardan ileri geliyor. Eğer ben şimdi bu gelişmede şansımı fazla zorlarsam, verdiğim karar beni geleceğimin şekillenmesinde her iki taraftan da yön verecek. Hani deriz ya hep işaretler vardır aslında yaşamda. Ve sizin bunu farkedebilmenizle doğru orantılıdır herşey. Hayatı nasıl görebildiğimizle bağlantılı işte tüm bunlar. 

Şimdi sana soruyorum. Dikkatlice baktığın hayat pencerenden neler görüyorsun sevgili okur?
BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Geçmişten günümüze çıkma telifi!

En masumu, en hislisi, en güzeli sanırım bu olsa gerek; çıkma teklifi. Ne heyecan yaratır insanın tüm bedeninde. Elleriniz terler, kalbiniz güm güm atmaktadır. Hoşlandığınız kızın bir türlü gözlerinin içine tam anlamıyla bakamazsınız; sanki bakma hakkınız yokmuş gibi hisseder aklınız. Ayaklarınız ona bir adım ileri giderken, bir adım geriler. Sonra bir bakmışsınız ki hiç farketmeden aslında onun karşısına geçivermişsiniz. İşte o an... Duygularınızın dile gelmesi gereken an... Artık ikiniz karşı karşıyasınız. İşte geçmişten günümüze çıkma teklifi! Çok eskilere gidelim şimdi. Osmanlı döneminde çıkma teklifi yapılmazdı herhalde diye düşünürsünüz. Hayır, bilakiz o dönemlerde de varmış bu teklifler. Bakınız nasıldı isterseniz bir hatırlayalım. Osmanlı zamanlarında eğer bir adam bir kadından hoşlanıyorsa, onun karşısına geçer ve dermiş ki; " Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsılmış bulunmaktayım. Niyetim acizane-i taciz etmek de