Ana içeriğe atla

Hürrem Sultan kimdir? İşte tarihimizin tozlu sayfalarından bir hikaye..

Son dönemlerin en çok tartışılan konularından biri... Show TV'de 5 Ocak tarihinde ilk yayınını gerçekleştiren ve bundan sonra da her çarşambaları yayınlanacak olan "Muhteşem Yüzyıl" dizisi bırakın daha ikinci bölümünün yayınlanmış olmasını, dizi henüz yayına girmemişti ki dillerden dillere dolaşır hale geldi. Tarihimize laf söylenmesi, aşağılanması, küçük düşürülme çabaları gibi binbir sıfatla yerden yere vurulan dizinin başrol karakterlerinden birini sizlere tanıtmak istiyorum; Hürrem Sultan. Kimdir Hürrem Sultan ve tarihte nasıl bir yere sahiptir? Gelin beraber bakalım, inceleyelim.

Tarihle çok aranız yoksa ve araştırmaktan bi haberseniz, elbette ki her türlü kulaktan dolma eleştiriye destek vermeye de her an kapınız açıktır. Çağımız çok gerilerde değil. 21. yy' da yaşayan toplumlar olarak dizilerin yaratılma sürecini takdir edersiniz ki hemen hemen hepimiz biliriz. Gerçeklerden ziyade ya bir roman uyarlaması olarak karşımıza çıkar yapımlar ya da tamamen dramatik, yepyeni, sil baştan yaratılmış  bir hikaye oluşturulur . Hepimiz 5 yıl boyunca Yaprak Dökümü'nü izlerken demedik mi hiç kitaptakinin aynısı senaristler tarafından yazılıyor, çiziliyor ve çekiliyor diye. Elbette ki diyemedik. Çünkü başlangıçta hikayeye bağlı kalınmış olsa bile sonrasında gidişat yönünü tamamen kurgusal bir hikayeye bırakmıştı. Şimdi hemen hemen aynı durum Muhteşem Yüzyıl dizisi için de gerçekleştirilmekte. Kimse tarihimize eleştirel bir laf söylemiyor ya da yapım yaratmıyor. Spartacus dizisi ülkemizde yayına girmeden önce de bir sürü tartışmalara zemin hazırlamıştı. Ne var ki bazı şeyleri aşamıyoruz sanırım. Hala olduğumuz yerde saymaya devam ediyoruz. 

Neyse şu an bu yazımda bu konuyla ilgili yapılan olumsuz eleştiriler hakkında çok da fazla bir şey söylemeyeceğim. Belki ilerleyen zamanlarda bu konuyu tekrar açabilirim. Ancak şimdi sizlere Hürrem Sultan'ın hayatı hakkında biraz bilgi sunmak istiyorum. Haberin detayı için lütfen linke tıklayın. Tarihimizin sayfalarından işte o parçalar... 


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu