Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ben çok özledim...

Hiç geçmişi özlediğiniz oluyor mu?    Ben çocukluğumu çok özlüyorum mesela… 80’lerin sonu 90’ları çok ama çok özlüyorum. İstanbul’un eski sokaklarını, caddelerini, binalarını… Nefesini özlüyorum bu koca şehrin; bitmek tükenmek bilmeyen yollarında yürüyebilmeyi…    Rahmetli anneannem ile dedem; hatta babaannem ile diğer dedem de şehrin en eski semtlerinden birinde Çapa, Şehremini’de otururlardı. Annem ile babam aynı apartmanın iki ferdiymiş. Babamlar giriş katta, annemler de en üst katta otururlarmış… Sonra bir gün babaannem annemi babama almayı niyetlenmiş. İşte bizim tatlı ve zorlu maceramızda o zaman başlayıvermiş… Annem yaptığı kısırları babaannemlere götürürmüş; babam bayılırmış    Sonra günlerden bir gün babaannem de yukarıya bir kabakla çıkmış; işte galiba bütün keramet de bu kabaktaymış -ki annem istemeye geldiklerinde “Hayır” diyememiş babama… Sonra mı? Sonrası malum koşturmacalar, vs… 1981 yılında evlenen annemlerin hayatına 1 yıl sonra ben dahil olmuşum. Babam deniz astsubay

Gül ve Kurbağa

Herkese merhaba!    Uzun zamandır mini hikayeler yazmadığımı farkettim. Bugün ki yazıma da yine böylesine güzel bulduğum bir hikaye ile başlamak istiyorum.    Bir zamanlar, kırmızı bir gül varmış. Herkes bu gülün bahçedeki en güzel çiçek olduğundan bahsedermiş. Gül insanlar ona iltifat ettiğinde çok mutlu oluyormuş. Ancak, insanların ona daha yakından bakmasını istiyormuş. Herkesin neden ona uzaktan baktığını anlayamıyormuş.   Bir gün, gül yakınlarında oturan büyük, kara bir kurbağa olduğunu fark etmiş. Kurbağa hiç de yakışıklı değilmiş; soluk bir rengi ve çirkin benekleri varmış. Ayrıca gözleri öylesine büyükmüş ki herkesi korkutabilirmiş. Gül o zaman bu kurbağadan dolayı kimsenin ona yaklaşmadığını fark etmiş.   Hemen kurbağaya oradan uzaklaşmasını söylemiş. Kurbağa gülün ne kadar kötü görünmesine sebep olduğunu nasıl da anlamamıştı ki? Çok alçakgönüllü ve itaatkar olan kurbağa hemen durumu kabul edip, gülü daha fazla rahatsız etmek istemediği için oradan uzaklaşmış.   Birkaç gün son

Bir kadın sevdiğinde...

Sevgili dostum bir kadın sevdiğinde ne olur bilir misin?    Bir kadın sevdiğinde çocuk gibi sever. Onun için sevgi masumiyettir. Yitip giden zamanın ve hayatın içinde küçük bir tomurcuk parçası gibi açmaya çalışır.    Bir kadın sevdiğinde dünya durur. Çünkü onun yanında olmak sana verilmiş dünyanın tüm güzelliklerinden sadece birisidir. Öyle bir sar ar ki ruhunu; besler seni sevgisiyle. Ve o an sen yaşayan en şanslı adamsındır.  Bir kadın sevdiğinde gözleri parlar. O gözler ki seni korur; kollar. Üzüldüğünde gözlerindeki pusu görüp ilaç olur; sevincinde seninle dört bir yana mutluluk dağıtır.    Bir kadın sevdiğinde şanslısındır. Çünkü hayattaki tüm tılsımlar devreye girer; ve çark dönmeye başlar. Bolluk olur; bereket olur; umut olur; aşk olur.    Bir kadın sevdiğinde sokaklar, caddeler, en kalabalık şehirler bile bu sevgiyle ışıldamaya başlar ve saygıyla her şey durup bu şöleni izler.    Yani güzel dostum, bir kadın sevdiğinde dünya senin için yeni baştan yaratılır. Çünkü onu baştan y

Bazen Vazgeçmek Gerek!

Hiçbir şeyi zorlamayacaksın olduğundan fazla… Vazgeçmesini de zamanı ve yeri geldiğinde bileceksin. Gereksiz yere ne kendini üzeceksin; ne de karşındakini bıktıracaksın! Gerçek bu maalesef…   An gelir içinde minik bir kıpırdanma olur insanın ve öylece o tatlı hevese, heyecana kişi kendini bırakmak ister. Çünkü bu öyle güzel bir histir ki yaşam koşullarının tamamını minimize eder; ve kişiyi olduğu yerden alıp çok daha güçlü, çok daha mutlu, çok daha anlayışlı bir hale getirir. Sistematik ilerleyen duygular silsilesine kendini bırakabilmek koşulsuzca, en güzel andır. Tabi ki bunu yaşayabildiğinde…  Sürecin getirmiş olduğu kişinin bir türlü durduramadığı iletişim kurma isteği, barikatlara takıldığındaysa o güzel enerji sekteye uğramaya başlar. Karşısındaki için zorlayıcı bir varlıkmış hissiyatına yakalandığındaysa insanoğlu, bulunduğu yeri terk etme duygusunu bu defa da devreye sokar. Çünkü kimseyi istemediği bir şey için zorlayamazsınız. Eğer kişi bir şey istiyorsa ya da hissediyorsa zat

HOLIDATE sizce mantıklı mı?

Yazıma, dün akşam izlediğim “Holidate” filminden yola çıkarak bir şeyler karalamak istediğimi belirterek başlamak istiyorum. Bayram günlerinden nefret eden Sloane ve Jackson’ın hikayesi, ne film izlesem acaba diye Netflix listesindekileri incelerken gözüme çarptı; ve filmin konusu ilk okuduğumda ilginç ve dikkat çekici geldi. İkili, günümüzde yaşanan  (hatta yaşanamayan)  ilişkilerin farklı bir boyuttan bakışını bizlere sunuyordu.  Çevremizde çok sayıda kadın ve erkeğin kaliteli bir ilişki yaşamaktan kaçındığını, vakit bulamadığını ve aslında bunun da hayatlarında bir eksiklik yarattığının farkında olmalarına rağmen halen daha kaçamak davranışlarla yol aldıklarını görebiliyoruz. Temelde ya bağlanma korkusu ya da özgürlüğünün kısıtlanması endişesi ya da zamansızlığın getirdiği bahanelerden ötürü sağlıklı ikili ilişkiler maalesef artık yaşanamıyor. İşin en kötü yanı da bir süre sonra gizli mutsuzluklardan dolayı aslında dırdırlanmaya da başlıyoruz.  Fakat ne var ki çağımızın bu hastalıkl

Aşk Garanti

Biliyorum; size AŞK ile ilgili sayısız yazı yazdım bu zamana kadar. Ama şunu belirtmeliyim ki yazmaya devam edeceğim. Çünkü hepinizin yazılarımda kendinizden bir şeyler bulduğunu biliyorum. Bu yüzden sizlere sevgiyle ulaşmak ve belki de kimseye anlatmadığınız içinizdeki bir sese dokunmak beni memnun ediyor.    Aşk öngörülemezdir. Gözünüzü kapadığınızda kalbinizde duyduğunuz o tatlı titreşimi hissettiğiniz o an aklınızla yüreğiniz birbirine karışmıştır artık. Ve siz mantığınızı kenara bırakıp, o derinlerden gelen melodiye ayak uydurmaya çalışırsınız. Dün gece izlediğim film de aynen bana bunu anlattı; “Aşk Garanti” Bir çöpçatanlık sitesine üye olan adamın Aşkı arayışı konu alınıyordu. Yaklaşık 1000 görüşmeye çıkıp, aradığı aşkı hala bulamamış olan Nick, sonunda “AŞK GARANTİ” internet sitesine dava açmaya karar verir. Ve kendisine vaat edilenle kandırıldığını, sömürüldüğünü iddia eder. Durup düşündüğünüzde hayatta böyle değil mi? Hayat size hiçbir şeyin garantisini vermiyor. Çıktığınız h

EGE’YE SELAM OLSUN!

Not: Yazıyı aşağıdaki video linkteki müziği dinlerken okuyun lütfen! Bir sahil kasabasında, küçücük bir evin bahçesinde oturuyorum. Yanı başımda kabarık tüylü, sevimli ve bir o kadar da oyunbaz bir köpek. Bizim çakıl, her zaman ki gibi çimlerin üstünde kemiğiyle oynamakta…   Hava bugün ayrı bir serin sanki… Şalıma iyice sarılıyorum . Ne de olsa sonbahar yavaştan yaklaşmakta! Üşütmemek lazım daha şimdiden. Kulağımda içerden gelen inceden bir müzik sesi… Bir de mis gibi kahve kokusu. Sevdiğim yapıyor kahvemizi. Umarım taşırmaz köpüğünü yine ☺ Denizin o hırçın dalgaları vuruyor kıyıyor her sabah olduğu gibi… Neye bu öfkesi hiç anlayamadık. Neyse vardır onun da elbette bir derdi; belki bir küskünlüğü, belki bir hüznü. Sormadık biz hiç, o da hiç anlatmadı zaten. Bıraktık kendi haline. Diyorum ya her sabah onun öfkesini dinliyoruz; onu da olduğu gibi bu haliyle kabul ediyoruz. Öğleden sonra sakinliyor da neyse ki keyifle yüzmemize izin veriyor hırçın sularında.  Seviyorum Ege’yi… Tadı da tuz