Ana içeriğe atla

EGE’YE SELAM OLSUN!

Not: Yazıyı aşağıdaki video linkteki müziği dinlerken okuyun lütfen!


Bir sahil kasabasında, küçücük bir evin bahçesinde oturuyorum. Yanı başımda kabarık tüylü, sevimli ve bir o kadar da oyunbaz bir köpek. Bizim çakıl, her zaman ki gibi çimlerin üstünde kemiğiyle oynamakta…

 

Hava bugün ayrı bir serin sanki… Şalıma iyice sarılıyorum. Ne de olsa sonbahar yavaştan yaklaşmakta! Üşütmemek lazım daha şimdiden. Kulağımda içerden gelen inceden bir müzik sesi… Bir de mis gibi kahve kokusu. Sevdiğim yapıyor kahvemizi. Umarım taşırmaz köpüğünü yine ☺


Denizin o hırçın dalgaları vuruyor kıyıyor her sabah olduğu gibi… Neye bu öfkesi hiç anlayamadık. Neyse vardır onun da elbette bir derdi; belki bir küskünlüğü, belki bir hüznü. Sormadık biz hiç, o da hiç anlatmadı zaten. Bıraktık kendi haline. Diyorum ya her sabah onun öfkesini dinliyoruz; onu da olduğu gibi bu haliyle kabul ediyoruz. Öğleden sonra sakinliyor da neyse ki keyifle yüzmemize izin veriyor hırçın sularında. 


Seviyorum Ege’yi… Tadı da tuzu da ayrı güzel. Sabah verandaya kurduğumuz kahvaltı sofrasının tadı da akşama kurduğumuz rakı soframızın da tadı bambaşka. Yemek sonrası uzanıveriyoruz sedirimize. Yıldızların altında sıkı sıkı sarılıyoruz birbirimize. İyi ki diyor insan; iyi ki koskoca yorucu bir hayatı geride bırakıp kaçmışız şuralara. Huzur, mutluluk, sevgi, tüm güzellikler yanı başımızda bizle beraber. Şimdi iyi ki diye şükrettiğim çok şey var. 

 

Güzel dimi hayaller? Her şey bir hayal ile başlar bazen. Ben beni hayallerime kavuşturabilecek olan her şeye şükrediyorum. Uzun zamandır yazamıyordum mesela, şimdi şu yukarıdaki güzel satırları yazabiliyorsam bir ilham kaynağı olmuştur elbet hayatımda. Ama ne güzel oldu koca bir aradan sonra sizleri tatlı bir hayale doğru yolculuğa taşıyabilmek.

 

Hadi sevgili okurlarım; arayı fazla açmayalım. Söz tekrar sık sık yazmaya devam edeceğim elimden geldiğince. Ne de olsa umuda her zamankinden daha çok ihtiyacımız var bu zamanda. 

 

En kısa zaman da tekrar görüşmek dileğiyle, hepinize kocaman sevgiler!

 

 

BURCU ÖZDER







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu