Her insan doğumu ile birlikte yaş aldıkça hayaller kurmaya başlar. Kurulan bu hayaller, her dönemin kendisine özeldir. Yani çocukken kurduğunuz hayaller çikolata, kraker, oyuncak, anne-baba ile gezmeye gidebilmek, oyun parkları vs...'dir. Ama büyüdükçe hayalleriniz genişler. Kimi hayalleriniz gerçekleşmedikçe (-ki aslında gerçekleşmesi için zamana bırakılması gerekir) sizin istediğiniz zaman diliminde o zaman git gide o hayallerinizden uzaklaşmaya başlarsınız. Ve bir süre sonra ise hayal kurmayı unutursunuz. Hayaller, sihirli birer kapıdır. Kapısını araladığınızda gördüğünüz o güzel silüetler sizi bambaşka dünyalara, hayatlara, yollara çıkarır. Ve hayal kurmak emin olun çok güzel bir eylemdir. Evrene gönderdiğiniz her güzel enerji sizi sarar, sarmalar ve mutlu yarınlara doğru, anlara doğru yürümenize aracı olur. Bunlar güzel olanlar... Bir de kurulmaması gereken hayaller vardır. Sizi mutlu edeceğine inandığınız o güzel kareler, aslında doğru değildir kimi zaman. Mutluluğu, mutsuz
Tam da şu anda… Nefes alamıyordunuz. Bazen birinin boğazınıza sarıldığını ve sımsıkı elleriyle sizi boğduğunu hissedersiniz. Kimseyi hiçbir şey için zorlayamazsınız. Onu bir şeyler yapması, hissetmesi için zorlayamazsınız. Eğer yüreğinde titreşim yoksa o titreşimi ne yaparsanız yapın oluşturamazsınız. İşte tam da öyle bir şey şu an ki durum. Mutlu olmak isteyip de olamadığınız, ne kadar çabalasanız da aslında ait olmadığınız bir yerde, bir hayatta hüküm sürmeye çalıştığınızı hiç düşündünüz mü? Ben düşünürdüm. Neden mi? Sebebi, ait olmadığınız bir yerde zorla kalmaya çalışıyormuşsunuz gibi gelir. Sanki o ev, o dünya, o kalp, o sığınmaya çalıştığınız omuz size hiç ait olamamış gibi gelir. Yabancılaştığınız bir yerde ne kadar durabilirsiniz? Ben duramam. Bu sebeple de özür dileyin; önce kendinizden, sonra ondan… Çünkü bu şekilde devam edemezsiniz; sizi sevmesi için her şeyi zamana bırakmak kendinize yapacağınız en büyük haksızlık olur. Tüm bunları görüp de buna devam etmek saçmalık