Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AŞK SİZCE KORKUTUCU MU?

Hey aşk! Küçük küçük ses ver... Nerede olduğunu bilmediğim o toprakların içinden çıkıp geliver. Susturamadığım seslere çağrı oluver. Gözler uzaktan seyretmeyi bilmiyor bazen. Uzaktan seyretmek acı veriyor çoğu kez. Aşk sizce bu yüzden korkutucu mu? Kim bilir belki öyle, belki böyle! Bazen hoşlandığın kişiye aşık olmaya doğru adım atmak istiyorsun. Adım atsan da gene de kendi içinde çelişkiye düşüyorsun. Çünkü hiçbir zaman emin olamıyorsun. Bakışlarında bir anlam, bir sözcük, bir cümle arıyorsun. Ama görmek zorlaşıyor. Çünkü o gözlerdeki dalgalanma artıyor; artıyor; ve artıyor... Sen içinden çıkılamaz bir girdaba düşüyorsun. Düşüncelerin o girdap içinde sanki boğulmaya başlıyor. Özlemlerin artıyor. Görsen de görmesen de o aşkı özlemlerin artıyor. Çünkü onunla aynı atmosferdeyken sanki tüm enerji birden birbir çeşit farklı renkte parçaya bölünüyor. Her bir parça etrafına dağılıyor; ve seni sarıp sarmalıyor. O an içinden ona doğru koşup, boynuna sarılmak geliyor. Sarılmak istiyorsun sım

Ben bir adam tanıdım...

Sisli bir sabah... Vapurların denizin üstünde gezmediği, kuşların görünmediği, ağır bir is kokusunun havaya hakim olduğu bir pazar sabahı uyandım güne.  Gözlerimi ovuştururken, üzerimdeki sabahlığın parçalanmış eteklerini farketmiyordum; ya da sökülen kollarının uçlarını. Küçük bir penceresinin olduğu, turuncuya boyalı dolaplarımın bulunduğu mutfağıma doğru yol aldığımda niyetim sadece sert bir kahve yapmaktı. Ancak içine girdiğimde gözüme bir gece evvel ki mutfak masasının kenarında oturan ve ağlayan adamın silüeti dokundu. Sandalyenin arkasında kalmıştı; o çok sevdiği kadının ona ördüğü mavi atkı. Oysa onu, yanından bile hiç ayırmazdı. Hatta bir gece, çok büyük bir kavganın sonrasında evi terkeden aşkının ardından o atkıya sarılıp, yatağına yattığını anlatmıştı bana. Onu çok severdi; ama bu kez onu burada unutup gitmişti. Belki nerede unuttuğunun bile farkında değildi. Ya da farkındaydı... Peki bu onun için iyi miydi? Bilmiyorum... Bunun cevabı bir tek onda saklı.  Dün gece ben bu

Yüksek Topukların Savaşı

Kadın... Yeryüzünün en mükemmel ve en çok ışıldayan yüzü... Bir kadına bakmak, saatlerce onu izlemek, ona çeşitli sıfatlar yüklemek; ve hatta sonunda ona sahip olmak. Tüm bunlar, bir erkeği büyüleyen ve her daim aklında türlü türlü hayallerin uçuşmasını sağlayan anlardır. Peki kadın her zaman etkileyici olmak zorunda mıdır? Ya da bu özelliği onun bir görevi midir aslında? Sanırım cevap yazının devamında gizli... İstanbul gibi bir şehrin kozmopolit yüzünde yaşamak zorunda olan kadınları anlatacağım bugün sizlere. Bizler bu şehrin ağırlığını omuzlarımızdan ziyade en çok ayaklarımızda taşıyoruz sanırım. Çünkü İstanbul kadını dediğinizde bedenlerinde çeşit çeşit yükselen, birbirinden değişik renklerin cümbüşünde yüzen ayakkabılar görüyoruz. Her bir ayağın farklı bir karakteri olduğunu çoğu kez farkedemiyoruz. Her birinin gideceği yol, aslında çoktan evden çıkmadan önce belli. Çünkü gideceği mekan, topuklarının yüksekliğinde ve de modelinde gizli gerçekte. Çağımızın yeni modası yüksek topu

Bugün benim "DOĞUMGÜNÜM"...

Bugün benim doğumgünüm... Bir yaz mevsiminin ilk ayı, ayın ilk gününde, hatta o yılın tarihlerinde de haftanın ilk günü olan Pazartesi, saatler 15:30'u gösterdiğinde küçük bir kız gözlerini açtı şu an yaşadığımız bu dünyaya. Yani takvimler 1 Haziran'ı gösterirken... Toz pembe gördüğü ana rahminden silüetlerle tanıştı bir anda. Duyduğu sesleri tanımlamaya başladı. İsimler koydu onlara zaman içinde ve heceler yükledi her birinin sonuna. Ekler yaptı milyonlarca. Meğer dünyaya gelmek için ne çok sabırsızmışım... Anlatacak ne kadar çok şeyim varmış. Bitmiyor hiç üç noktaların sonu... Bir masal rüyasında gibi yaşıyorum şu hayatı. Ne gerçek ya da ne hayal benim için önemsiz. Çünkü benim küçücük dünyamda hala bir çocuk, ordan oraya koşturmakta. Ona dur demek istemiyorum; hatta demiyorum bile. Bunu yapsam biliyorum ki hayata küser. Neden küssün ki? Oysa her şey onun penceresinden o kadar harika ve de rengarenk ki...  İçimdeki çocuğu doğduğum andan itibaren büyüdüğüm her yeni yaşta hiç