Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kadın Anlattı; Adam Dinledi!

Not: Bu yazıyı aşağıdaki video şarkıyla birikte okuyun lütfen! Kadın elini erkeğin beline doladı. Derinden ve yavaşça aldığı nefesi dinledi. Bir ninni söyler gibi… Bir masal anlatır gibi… Erkek de kadının yumuşacık ipeksi saçlarına dokundu. Suya dokunur gibi… Onun akıntısında dinlenir gibi… An, tüm betimlemelerin havada uçuştuğu en doğru zamandı.  Adamın uzattığı ele uzattı elini kadın. Güvenmeyi istedi. Güveneceği o insanı, yüreğinin içine hapsetmek istedi. Ancak kadın hiçbirini söylemedi; sadece denedi. Denemeden bilemeyeceği o güzel yolculuğa çıkmayı görebilmek istedi. Yılların boşluğunda onlarca yaşanmışlığın esareti karşısında tek başınaydı. Acıyı, kayboluşları, gözyaşları, yalnızlığı aldı karşısına. Bildiği tüm denklemleri sildi attı bir anda. Sandı ki o denklemleri bozacaktı adam. Klasikleşmiş yaşamın dışında durabileceklerdi. Hayat bu şansı verecekti onlara.  Önce eller buluştu; sonra dokunuşlar hissedildi. Adam kadını doladı kendine, kadın bu küçük teslimiyette

Tenlerin Uyumu

Burcumla ilgili yeni bir yazı gördüm. "İkizler en çok kendi tenini sever; ve o ten doğru insanla anlamını bulsun ister" diyor. İlk görüşte işte doğru cümle hayatımla ilgili bu diyebildim. Gerçek tamamen bu cümlenin altında saklıydı. Tenlerin uyumu… İki yabancı insanın bu uyum içinde tamamen birbirine sarmalanması, dokunması, hissetmesi aynı anda aynı güçlü duyguları, çok önemli. Hayatında neyi nasıl hissetmek istediğini bilmenle başlıyor tüm bu serüven. Önce kendi bedenini sevmekle başlıyor bence gerçek… Klasik sorulan bazı sorular vardır; en çok nereni seversin diye. Arkadaş kendi bedenimi neden parçalara böleyim ki! Kendi teninin değerli olduğunu bildiğin anda, o değeri taşıyacak eş bedeni ararsın. O sana bir yarım olur. Bütünü bulmanda ortaktır. Onun teni seninkine dokunduğu anda yoğunlaşan duygulardır gerçek olan. Günlük yaşanan ilişkilerde bu arayış alabildiğine gider. Günlerden bir gün kızlar gecesinde ellerimizde şarap bardaklarımızla yatırdık bu konuyu masaya. İll

Duygularının Işığını Yay Çevrene...

Sözsüz geceler vardır bazen. Sadece sarılmanın ve nefes almanın dokusuyla bezenmiştir etrafı. Çözmek istemezsin o aradaki bağları. Dokunuşlar, atan kalpler, hissedilen solumalar, titreyen bedenler… Bir bekleyiş… Sessiz ve derinden. Anı yakalamaya çalışmaktan çok anı oluruna bırakmak. Ama gene de araya kontrol gerektiren birkaç cümleyi yerleştirmek. Beyninin bir yanı sorgularken, diğer yanı kalple kurduğu zincir içinde kendine bir yer bulmaya çalışmakta. Bir insanı öperken, insan neden kendini sorgular sürekli… Derdi nedir bu insanın peki? Asıl istediği nedir?  Bir kişi eğer ne istediğini bilmiyorsa ya da hayat karşısında seçimleriyle başa çıkamıyorsa derdi büyük demektir.  Ve hatta eskiden o çok duyulan iki kelime "Sorun BENDE" yi artık kendi söylemeye başlamışsa çözüm yolu çıkmaza girmiş demektir. Çok mu özgürlüğüme düşkün oldum yoksa? Ne saçmalayıp duruyorum bilmiyorum ki. Birine yakınsan, o birine yakın durmayı tercih ettiysen, götür gittiği yere kadar. Bırak kendini bi

Ne Düşündüğümü İstemezsen Bilemezsin...

Bilemezsin… Yaşamanın ne olduğunu bilemezsin. Susmanın, içine düşüncelerini gömmenin ne olduğunu bilemezsin. Mutlu olmayı bilemezsin. Bilmek istemezsen, asla bilemezsin. Güne onla başlamayı arzu etmekle başlar her şey. İlk onun suratını görmek istersin. Başkalarının yüzü karşına gelse bile sen onu görünceye kadar gerçekte hiçbirini göremezsin. Onun bir gülümsemeyle "Günaydın" demesi içini ısıtır güne başlarken. O enerjiyle saldırırsın etrafındaki onca gürültüye patırtıya bir anda. Yoğunluğunun içinde ışıktır; eğer o ışığı kaybetmek istemezsen etrafında. İşte sanırsam bunun adı YAŞAM oluyor… Duyguları adlandırmıyorum çoğu zaman. Çünkü ismi de cismi de kayıp hepsinin, geçici birer noktalar her biri. O yüzden ben tek şunu diyorum; heyecanımı kaybetmek istemiyorum her şeye rağmen... BURCU ÖZDER