Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölümden Az Önce

Son kez çek içine nefesi ve bırak... Gözlerinin önünden, geçen yıllarının manzaraları aksın. Sadece aralanan perdenin ardında geçmişe ait görüntüler yer alsın.  Son kez güneş doğsun senin için bugün... Son geceni az önce yaşamış ol. Yarının kavramını sil lügatından. Düşünme ve endişelenme gelecek için artık. Boşver! Son kez en çok sevdiğin çayını ya da kahveni yudumla. En sevdiğin omletini yap; ve muazzam bir kahvaltı sofrasını yine her zaman ki gibi sadece kendin için hazırla. Aslında birçoğumuz hemen her sabah kalktığımızda hüzne makyaj yapıyoruz; ve cafcaflı renklerimize sarınıp kalabalığa karışıyoruz. Ve bunu da yalnız kendimiz biliyoruz. Bunu bugün biri bizlere bir kez daha anlattı. Mehmet Pişkin ...  Bu yazıyı yazıyorum; çünkü ona ait 13:47 dakikalık videoyu başka hiçbir şeyle oyalanmadan pür dikkatle izledim; ve dinledim. Dedim ki; "adama bak ya! Büyük bir bölümümüzün aklından geçen onlarca cümleyi nasıl da sıralayıverdi" . Evet; o bunu yaptı. Bir veda

Özel Hediyelerimize Özel Yardımcı...

Hayatımızın hep en özel günleri vardır. Doğumgünü, yıldönümü, bir kutlama ya da sevdiğiniz birini mutlu etmek için yapmak istediğiniz küçük, tatlı süpriz anlar gibi... Hep bu anlar bana zor gelmiştir; çünkü her defasında ne alacağımı bilmez bir halde bulurum kendimi. Acaba şu daha mı hoş olur; yoksa bunu mu tercih edersem daha çok işine yarar ve sever diye diye zaman geçer; ve çok önceden planlaması yapılıp uygulanmış olması gereken düşünce bir bakmışsınız ki son güne gelmiş ve siz hala bir şey bulamamış durumda kalmışsınızdır. İşte böyle anlarda aslında hep yardımımıza koşan birileri vardır. Bir dostunuzdan yardım alabileceğiniz gibi özel günlerde size yol gösterebilecek; ve güzel çözümler sunabilecek başka alternatif dostlar da çevrenizde yer alabilir. Size bu özel dostlardan birini tanıştırmak istiyorum; hediyesepeti.com !  Hediye Sepeti ailesi, kimi mutlu etmek istiyorsak; ona özel gün ya da kutlamada büyük bir özen göstererek tüm alışveriş deneyimini özenle tasarladığı he

"Beni Sessiz de Sevebilir misin?" Ruhunuzu Dinlendirmeye Geldi!

"Sessiz oturabilir miyiz seninle aramızda yaprakların hışırtısından  Ve ceylanların hayata çıkışından başka bir ses olmadan" Bu güzel satırlar, Kemal Sayar'ın Timaş yayınlarından çıkan "Beni Sessiz de Sevebilir misin?" isimli kitabının ilk sayfalarında yer almaktadır. Sizi sayfaları çevrildikçe başka başka düşüncelere sürükleyen, içinde kendinizi bulacağınız, yargılayacağınız ve iç dünyanızda aydınlanacağınızı düşündüğüm bir kitap.  Başlangıçta kapağındaki isimden yola çıkarak, sanki tek bir konu ya da olay üzerinden hikayenin ilerleyeceğini düşündüğüm "Beni Sessiz de Sevebilir misin?" , aslında yaşadığımız dünyada karşılaştığımız onlarca durumla nasıl başa çıkmamız gerektiğini ve hayata nasıl bakmamız gerektiğini bizlere anlatıyor. Aşka dair, nefes almaya dair, affetmeye ve kaybetmeye, yeniden ayağa kalkabilmeye dair gerçekleri size gösteren, hayatı kendinize zindan etmek yerine, onu değerli kılmaya çalışan bir yaratıcıdan geliyor bu

Bana güzel bir şey oldu... Ama ne?

Mayıs ayının sonlarıydı. Doğumgünüme 5 gün kalmıştı. O sabah aslında yine her zaman ki sabahlardan biriydi benim için. Kahvaltıyı hazırlayıp, televizyonun karşısına geçtim. Bir iki kanal geziyordum ki annem aradı. Kanaltürk'ü aç; birazdan Örümcek Ağı ile ilgili bir konuşma yapılacak dedi. Aslına bakarsanız son dönemde internette özellikle facebook üzerinde bu üç kelimeyi çok sık görmeye başlamıştım; "Örümcek Ağı Estetiği" . Peki nedir bu "Örümcek Ağı" ? İşte bu noktadan yola çıkarak, açıp bir izleyeyim bakayım adamakıllı dedim. Ve Doktor Bülent Cihantimur'un konuk olduğu yayın bir süre sonra ekranda yayınlanmaya başladı. Genç bir bayandan bahsediyorlardı. 30 yaşın altındaki bu genç bayanın daha önceki yayından (15 gün öncesi) olan konuşmaları ve görüntüleri falan yayınlanıyordu. Az sonra kendisinin Bülent Bey'in uygulamaları ile nasıl bir değişime uğradığını göstereceklerdi. Veee... Kısa bir süre sonra işte o beklenen an geldi. İnanın, hayatımda do

Aşk ile ilgili anlatacaklarım var sana; gel sebastian!

Tatlı bir müzik geliyor kulağıma... Şu yaz sıcağında ısıtıyor tüm soğumuş olan ruhumu, bedenimi... Kapatıyorum gözlerimi ve sadece düşünüyorum! Hayalini kurup, özlüyorum aşkın güzelliğini... Diyorum ki; haydi o zaman bu vakit neden kayboluyor? Yazık değil mi boşa geçen zamana?  Ben aşkı gözlerde buluyorum Sebastian! Kalbi kırılmış birinin aşka daha çok saygı duyması ve sahip çıkması gerekmez mi? Bu herkes için değişir tabi ki. Bir adam, kalbi kırılmış bir kadının bakışlarında; bir kadın ise kalbi paramparça edilmiş bir adamın bakışlarında kaybolmayı ister. Çünkü bilir ki o bakışlarda derin hikayeler saklıdır. Bilir ki o bakışların mahzeninde kendini unutabilirsin; onunla gidebilirsin bilmediğin herhangi bir bilinmezliğe... Tek gereken güvendir aslında. O güveni yakalamaktır.  Bir baharın gelmesi gibidir aşk, sebastian! Önden küçük bir esinti başlar... Sonra rüzgar savurur seni bambaşka bir noktaya. Güneş yavaştan yakar tenini, ısıtır yüreğini. Belki buz gibi bir deniz arada

İsimsiz

Sıkışır kalp... Atışı değişir. Ritmi bozulur. Terletmeye ve boğmaya başlar ansızın aklını ve tüm bedenini...  Dengeler bozulduğunda toparlaması zordur. Sıradanlaştırılan her şey gibi en değerlilerde yitirir kıymetini. Bitiverir birden tüm istekler ve de düşünceler... Öylesine yozlaşır ki hayat! Öylesine darmaduman olur ki... Toparlaması zordur işte!  Akacak damlalar kalmadığında sadece öfke kalır geriye... Öfkesinin alevinde korlaşır duygular... Küller rüzgarın savurmasıyla dağılır dört bir yana... Bastığı her toprağa yeni bir filiz verir. Yeni aşklar; yeni umutlar; yeni hayaller... Hüzünler kayıp gider ortalık yerden... Havada asılı kalan aşklar gibi kayar sağa sola bakışlar... Yağmurun altında ıslanmak gibidir; hayat. Islanırsın; kurursun ve yine ıslanırsın. Bu döngü devam eder; ve sen nefes alıp verirsin aynı son kalan bir canlı gibi... Gitmeler ve gelmeler bırakır kendini sadece gidişlere... Öylesine gelişi güzel yaşam taneleri dağılır tüm damarlarına... İş

Saçmalamak Yine

Bu gece içkinin dibine vurasım var; kalbim. Yıldızlar uçuşsun istiyorum başımın tam üstünde... Yere uzanıp tek tek saymaya çalışayım mesela onları. Saçmalayayım arada böyle. Bir elimde kadehim, diğer tarafta dans eden bedenim, sarhoşluğu hissedeyim senin yokluğunda istiyorum. Öylesine dağılsın istiyorum her şey. Bir gece daha uçup her zaman ki gibi çekip gitsin değil mi? Ne olacak ki... Nasılsa varlığı ile yokluğu bir olanın sana hissettirdikleri aynı ise özlemek saçma ve boş değil mi? Bırak en azından yok de hayatında ve bas geç üzerinden tüm hayallerinin. Ama işte saçmalamak ya bunun adı yapamıyorsun yine. Dönüp gidemiyor yüreğin. Ne aptallık ama!  BURCU ÖZDER

2014 Yazı Kır Düğünü Trendleri

Düğün evlilik planlama sitesi Dugun.com ,  2014 yazının kır düğünlerinde sıklıkla göreceğimiz Kır Düğünü trendlerini açıklıyor.  Düğün planlama sürecinde olan çiftlerin her anında yanlarında olan Dugun.com, aynı zamanda trendleri de belirliyor. Dugun.com, evlilik hazırlıkları yapan çiftlerin organizasyon sırasındaki tercihlerine göre belirlediği 2014 Kır Düğünleri Trendleri şunlar: Kasaba Etkisi Bu yıl davetliler katıldıkları kır düğünlerinde kendilerini küçük bir kasabada sade ve sıcacık bir düğünde hissedecekler. Vintage temaların kendini belirgin bir şekilde hissettireceği 2014 Kır Düğünleri’nde kasaba havası ön planda olacak. Gelinlik, damatlık seçimindeki detaylardan, dekorasyondan gelinlik aksesuarlarına kadar organizasyondaki tüm ayrıntılar bu havanın altını çizer nitelikte. Çuval bezi ve dantel birlikteliği özellikle masa düzeninde en sık kullanılacak detaylardan. Neşeli Damatlıklar, Sade ve Zarif Gelinlikler Dugun.com, dünyaca ünlü gelin

Alevinle Yaksan

Ruhum özgürleşiyor! Günler geçtikçe, geceler bittikçe, bir döngünün içinde yavaş yavaş ilerledikçe, hayata karşı daha çok susadıkça ruhum özgürleşiyor. Sardığım kolları özlüyorum. Tek özlediğim o mu diyorum. Bir an diyorum; tek bir an, akıp gitse ruhumdan diyorum. Gecenin sessizliğnde sesime ses olmasını istiyorum. Dokunduğum boşluğun tene dönüşmesini, burnuma gelen kokusunu gerçekten solumak istiyorum. Bir an diyorum; ve özlüyorum. Aldığım nefesin nefese değmesini, soğuk yanın sıcağa dönüşmesini, bir esintinin fırtına yaratmasını, rüzgarıyla kasıp kavurmasını, ruhuma dokunmasını istiyorum. Onu sarmasını ve hapsetmesini istiyorum kendisinde. Beni yüreğine hapsetmesini arzuluyorum. Biten bir gün, bir gece daha... Alevin ortasında kalmak gibi hayat. Hayatın içinde rüya gibi yaşamak. Rüyanın içinde düşleri karşılamak. Karşıladığın o ruh, ansızın kapını çalan bir gerçeklik olsa keşke... Keşke sadece ben geldim dese... Ve dokunsa gözleri gözlerime! Buluşsa küller aynı merkez

Korkunun İKİYÜZÜ

Korku... Bazen bir film seyredersiniz; ve korkuyu iliklerinize kadar hissedersiniz. Sizi öyle bir noktaya sürükler ki düşlerinize kadar girebilir. Hayatınızda kaç defa korku filmi izlediniz? Ya da hiç izlediniz mi? İzlemediyseniz ise neden? Size bu kez farklı bir konuyla geliyorum. Farklı bir şeyi sizle tartışmak istiyorum. Aldığınız soluğu sorgulamak istiyorum. Sıradan giden hayatınızın bir gün ansızın sakinliğinden çıkıp, sizi bir daha asla geri dönemeyeceğiniz bir kabusa sürüklediğini bilseniz ne yapmayı tercih ederdiniz? O sakinliğe kavuşmayı mı yoksa girdabın içinde kaybolmayı mı isterdiniz?  Yıllarca kocaman evin içinde evde kimse yokken bir odadan diğerine gitmek istediğnizde belki de ışıkları tek tek yakarak ilerlediniz. Hep bir şeylerin sizi gizliden gizliye takip ettiğini, hiç ummadığınız bir anda da size saldıracağını düşündünüz. Çaresizce hissettiğiniz o soğuk ürpertinin ruhunuza işlediğini gördükçe bundan kurtulmanın yollarını aradınız. Bildiğiniz ya da bilmediğ

Yoksun aslında... Yoksun işte!

Kalabalık caddelerin ortasındayım... Yüzüm gözüm dağılmış bir vaziyette. Rimellerim gözlerimden akmış; bulaşmış yanaklarıma... Rujum silinmiş, yarım yamalak dudaklarımda. Buğulu bakışlarla netliği yakalamaya çalışıyorum. Arabalar vızır vızır bir sağımdan bir solumdan geçip gidiyor. Susmuyor kulaklarımdaki çığlıklar. Kapatıyorum ellerimle, duymak istemiyorum haykırışları, isyanları. Sebebim değilsin; hiçbir şeyim değilsin. Bırak beni öylece! Bırak beni sessizliğime...  Bir değildik; hiçbir şey değildik biz... "BİZ" diye bir gerçeklik yoktu; hiç olmamıştı. Savrulmuş hayatların esiriydik. Öylece, bir başımıza baktığımız gecelere... Sarhoştuk belki... Hep sarhoştuk zaten bu hayatın bize getirdiklerine. Bağımlıydık bize acı çektirenlere... Kifayetsiz kalan cümleler gibiydik. Anlatılamaz; anlaşılamazdık. Ha vardık; ha yoktuk... Yok olmanın anlamsızlığındaydık! Yürür gibi değil; koşar gibi hiç değildik. Ellerimizi birbirine vursak; şakşaklasak tüm şu dünyayı, "Hadi be

Halkamın içinde misin?

Kimileriniz bilirdi; kimileriniz bilmezdi önceden beni. Ben bilinmek istediğim kadar gerçek, istediğim kadar gizliydim. Sevdiklerimle sevmediklerim hep içimde bir yerlerde gizliydi. Çözebilenler; çözemeyenlerden hep çok daha azdı benim için. Keşfetmek; tanımlamak; anlamak; yorumlamak hep zordu bir diğerlerine göre... Çünkü gün geldiğinde vazgeçmeyi de bildim; mücadele etmeyi de. Akıl danıştığım hep dostlarım oldu; lakin biliyorlardı ki aslında ben gene bildiğimi okuyacağım. Elbette ki onların her bir düşüncesi her daim değerliydi. Ama benim için esas değerli olan sonuç; bunu ben istedim; ben seçtim; ve "keşkem" olmayacak diyebilmemdi.  Çoğu zaman asi ruhum, hep özgürlüğüne koşmayı istedi. Uçmayı, bilinmeyene doğru adım atmayı, yaşamayı, gerçekten nefes almayı... Bir diğer ruhum ise kuralcıydı. Özgürlüğünü yine de çizdiği ince çizgide ki hep gizli kalmış o kurallarına göre yaşadı. Çift ruhlu olan ben ağlarken gülen, gülerken ağlar oldu. Ve kimse tam anlamıyla aslında

Tek Yastıkta Uyuyan Aşk…

Yastığın büyüsünü hiç hissettiniz mi? Bir yastığın… O bir yastığın aslında ne çok şey ifade ettiğini hiç düşündünüz mü? Düşünmelisiniz oysa ki! Farketmelisiniz… "Bir yastıkta kocayın…" sözcüğünün anlamını geçenlerde arkadaşlarla biramızı içerken ben de yeni farkettim. Sevdiğiniz adamla tek bir yastığı paylaşmayı mı yoksa büyük bir yatakta herkesin kendi yastığının olmasını mı istersiniz? Siz olsanız hangisini tercih ederdiniz?  Tek bir yastığa iki kişinin başını sığdırması zordur değil mi? Aslında hayır! İkinci yastık, hep sevdiğinizle aranızdaki en büyük engeldir. Tek bir yastık size dünyaları verebilir. Paylaşmayı öğretir size… Hem de hiç sıkılmadan, bıdı bıdı yapmadan, hoşunuza gide gide paylaşmayı öğretir! O bir yastık, iki kişiyi birbirine yakın eder. Kavga etseler bile onları dipdibe uyumaya mecbur eder. O bir yastık, aşık olmayanı bile kendine aşık eder. Ama ikinci yastık hep bir kaçıştır. Ha kendi yatağınızda yatmışsınız; ha bir başkasının yatağında farketmez

Gitme Başka Diyarlara...

Özgürlük... Özgür olmak! Ne kadar özgürüm peki ben? Ruhum ne kadar özgürlüğe yakın? Seçimler... Hepsi de özgür olmak için mi yoksa? İstanbul... Yeditepenin efendisi koca şehir... Adaları ile süslü büyülü kent... Gitsem şimdi Büyükada'ya... Çıksam en yüksek noktasına... Açsam kollarımı ufka ve bağırsam tüm gücümle yüreğimden geçenleri... Haykırsam dünyaya bütün öfkemi.... Kalır mıyım özgür acaba? Yüreğimdeki kuşu salsam masmavi bulutların arasına... Susar mı çığlıklarım bir anda? Yangınlar biter mi? Fırtınalar diner mi? Bir vapurun derinden gelen sesi alıp götürür mü beni uçsuz bucaksız bilmediğim mutluluğa? Hadi be söyle hayat, umut bu yeryüzünün neresine saklandı da bulamıyorum onu ben! Neden her şey bu kadar zor? Susma! Sessizlik canımı sıkıyor! Konuş benimle... İster rüyalarımda, istersen ben sustuğumda... Ama uzat elini bana umut! Gitme başka diyarlara… BURCU ÖZDER

Işıl German " Baksana Bana" 1976

Harika bir parça… Bugün Blog'umda sizlerle bu güzelim şarkıyı paylaşmak istedim; çünkü son birkaç gündür onu büyük bir keyifle dinliyorum. Sanırım ben Yeşilçam insanıyım! Yanlış dönemin yaşayan varlığıyım. İyiden iyiye bunu kabullendim… Şu sözleri gözlerinizi kapatıp dinleyin; ve ne demek istediğimi çok daha iyi algılayın lütfen! Hey hey baksana bana Onu mu buldun bula bula Böyle mi söz vermiştin Bir zamanlar söyle bana Hey hey baksana bana Onu mu buldun bula bula Git görünme gözüme artık sen İstemem Göremezsin hiç sevemezsin bir daha sen beni Gelemezsin hiç dönemezsin sen bana geri Hey hey baksana bana Onu mu buldun bula bula Böyle mi söz vermiştin Bir zamanlar söyle bana Hey hey baksana bana Onu mu buldun bula bula Git görünme gözüme artık sen İstemem Duyan olsa bir gören olsa ne olur halim Hani yalnız benim için çarpardı kalbin

Yüzleşiyorum Kendimle...

Not: Bu yazıyı aşağıdaki video şarkıyla birikte okuyun lütfen! Mutluluk… ve Mutsuzluk… Bir insan her iki duyguyuda uç noktalarda aynı anda nasıl yaşayabilir? Nasıl yüreğinin bir yanı coşkuyla gülümserken, öbür yanı gözyaşlarına boğulabilir? Nasıl bir aşktır ki bu, insanı yerden yere vurabilir? Soramazsın… Aklındaki milyonlarca soruyu soramazsın. Konuşamazsın… Karşı karşıya gelince anlatmak, çözümlemek, ifade etmek istediğin onlarca cümleyi dile getiremezsin. Bakamazsın… Gözlerine saatlerce durup öylece sevgi dolu bakışlarla bakamazsın.  Nedenler ve Sebepler… Yarım kalmışlıklar ve tamamlanmışlıklar… Gelişmeler ve Sonuçlar… Hepsi sarar dört bir yanını vahşice ve umursamazca. Hiçbirini etrafından kovalayamazsın.  Gece derin derin nefes alışını duyarsın. Sarmalamak istersin onu tüm gücünle, lakin yapamazsın. Sabah uyandığında yanağına öpücüğünü kondurmak istersin; onun da seni öpücüğe boğmasını arzularsın. Ama hayaldir işte; gerçeklerle o sabaha uyanırsın.  Sana… Gerçek

True Love...

Sevdim! Çünkü; bir tek ona sarılınca yuva gibi kokuyordu hava… Bir su damlasının toprağa düşmesi gibiydi AŞK . Toprak ne onsuz olabilirdi; ne de o toprağa düşmeden varolabilirdi.  Bir varmış bir yokmuşların başladığı hikayelerden biriydi bu da işte… Çok daha önce yazdığım gibi… Çok daha önce söylediğim gibi... Yarım kalmıştı yaşananlar; öylesine bir boşluğa düşmüştü duygularla birlikte hayaller. Ve bu yüzden bir kez daha yazılması, yaşanması gerekiyordu. Öyle de oldu… Çünkü bu hikayenin bir sonu yoktu.  Kadın sabretmeyi öğrenmişti… Beklemeyi kendine bir meziyetmiş gibi kabul ettirmişti. Adam ise özlemeyi yaşamıştı. Özlerken belki de adım adım AŞK 'a yaklaşmıştı. Geçen aradaki onlarca zamanı aslında kaybetmiş gibi görünmüş olsalar da kazanmışlardı. Yaşanması gerekiyordu bunların hepsinin; işte bu yüzden de yaşandı. Pişmanlıktan ikisinde de eser yoktu. Adam ile Kadın, birbirlerinden uzak kalmalarının onlarca anını tek bir sarılma ile olabilecek en güzel boyuta geçirdile

Bu Bir Aşk ise DAYANAMAZSIN!

Bitmez… Zaman geçmez. Suskunluk çekilmez olur. Dayanılmaz acılar gittikçe artar. Geceleri ter içinde uyanırsın. Yastığın yanında bulamadığın nefesi koklarsın. Dokunamazsın… Sarılamazsın. Geceler birer birer yitip gittikçe seni boğan havayı odandan silip atamazsın. Kendine bile kızamazsın. Yaptığın onlarca aptallığa umursamaz olamazsın. Haykırırsın! Lakin sesini duyuramazsın. Aşk! Daha büyük eylemlerin anasıdır. Eğer aşık değilsen; olduğun yerde sadece izlersin. Yaşanacak anları bekletmek eğer bir tercih ise o zaman aşık değilsin. Çünkü Aşk, doğru zamanı beklemez. Aniden, kendilğinden, saçma sapan bir şekilde birden bire gelişir. Ve sen onun alevine hiç korkmadan kendini bırakırsın. İsterse seni cehenneme sürüklesin; yine de onu bırakamazsın.  Kısacası onun yanında olmayı, onunla beraber uyumayı, onunla beraber hayatı yaşamayı istersin. İşte bu yüzden bu bir AŞK ise onsuz kalmaya dayanamazsın! BURCU ÖZDER