Ana içeriğe atla

Aşk Garanti

Biliyorum; size AŞK ile ilgili sayısız yazı yazdım bu zamana kadar. Ama şunu belirtmeliyim ki yazmaya devam edeceğim. Çünkü hepinizin yazılarımda kendinizden bir şeyler bulduğunu biliyorum. Bu yüzden sizlere sevgiyle ulaşmak ve belki de kimseye anlatmadığınız içinizdeki bir sese dokunmak beni memnun ediyor. 

 

Aşk öngörülemezdir. Gözünüzü kapadığınızda kalbinizde duyduğunuz o tatlı titreşimi hissettiğiniz o an aklınızla yüreğiniz birbirine karışmıştır artık. Ve siz mantığınızı kenara bırakıp, o derinlerden gelen melodiye ayak uydurmaya çalışırsınız. Dün gece izlediğim film de aynen bana bunu anlattı; “Aşk Garanti”



Bir çöpçatanlık sitesine üye olan adamın Aşkı arayışı konu alınıyordu. Yaklaşık 1000 görüşmeye çıkıp, aradığı aşkı hala bulamamış olan Nick, sonunda “AŞK GARANTİ” internet sitesine dava açmaya karar verir. Ve kendisine vaat edilenle kandırıldığını, sömürüldüğünü iddia eder. Durup düşündüğünüzde hayatta böyle değil mi? Hayat size hiçbir şeyin garantisini vermiyor. Çıktığınız her yolda riskler alıyorsunuz ve Aşkı bulmaya çalışıyorsunuz. Peki sizce AŞK GARANTİ mi?

 

Birlikte aynı anda gülüp eğlenebiliyor musunuz? Birlikte bağıra bağıra şarkı söyleyebiliyor musunuz? Birlikte yıldızları seyredebiliyor musunuz? Birlikte uyuduğunuz kişide huzuru hissedebiliyor musunuz? En önemlisi de birlikte yol alabiliyor musunuz? 

 

İçinizdeki çocuğu öldürmeyen, yeri geldiğinde uçuk kaçık serselilik yapabileceğiniz o çiftinizi bulabildiniz mi? Eğer bulduğunuzu düşündüğünüz bir an olduysa hayatınızda ona sıkı sıkı sarılın. Tabi burada Aşk garanti değil. Aslında hiçbir şey garanti değil. Garanti olan tek şey o an yanınızda duran kişiyle paylaştığınız o eşsiz, eğlenceli ve keyif dolu anlar. Mutlu olmayı bildiğiniz kişiyle mutluluğa devam etmek sizin elinizde. Korkup kaçmak da bir seçim tabi ki. Ama belki de yola çıkarken siz zaten baştan oyunbozandınız. Diyorum ya neyin garantisi var ki şu hayatta. 

 

Oyun arkadaşınızı eğer bulduysanız canınız hiç sıkılmaz. Çünkü paylaştığınız her an yenilikler katarsınız adımlarınıza. Farklılıklar iyidir; kimseyi bir başka bedene dönüştürmeden, onda sevdiğiniz yanları düşünerek ilerlerseniz yolunuzda, zaten yol sizleri birbirinize uyumla dönüştürür. Aşk garanti midir bilmem ama heyecan garanti diyebilirim. Sizi heyecanlandıran, sizi gülümseten o anları saklayın yüreğinizde. Belki bir gün ihtiyacınız olur. 

 

 

Mutlu haftasonları herkese!




BURCU ÖZDER

Yorumlar

Cok severek okudum yazınızı. Devam edin blogunuza. Maalesef yeterli değeri göremediğimiz için biz bloggerlarin hevesi kırılıyor. Ama çok cok guzel bir üslubunuz var. Bu arada benim en büyük aşkım oğlum:) sevgilerimle
Burcu ÖZDER dedi ki…
Merhaba,

Güzel görüşleriniz, yorumunuz için çok teşekkür ederim. Bir süre ara vermiştim; ama yazmayı ne kadar özlemiş olduğumu anımsayarak tekrar başladım; iki kelam bir şeyler karalamaya. Başkalarının yüreklerine dokunabilmenin keyfi o kadar kıymetli ki gerçekten. Sizin de blogunuzu gezme fırsatım oldu ve çok hoşuma gitti. Gökalp'e sevgilerimi yolluyorum öncelikle ve şansı bol bir hayatı olmasını temenni ediyorum :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu