Ana içeriğe atla

Kadına Karşı Şiddet / Mor Çatı Reklam Filmi



Sizlerle bu videoyu özellikle paylaşmak istedim. Tüm kadınlarımıza yönelik yapılan şiddete maruz kalınmanın en büyük delillerinden birisi bu reklam filmi. Birçok sokağa kurulmuş olan bu posteler, sırf zevk için şiddet uygulayan erkeklerin birbir kayda alınmasıyla gerçek çekimlerden oluşmaktadır. Siz öncelikle bu videoyu izleyin sevgili okurlarım, ardından konuyla ilgili özellikle 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü hakkında biraz sizlere düşüncelerime paylaşacağım.

25 Kasım... Kadınlara yönelik yapılan şiddetin mücadelesine başlanılan gün... 1981 yılında başlayan bu mücadale, bu yıl 29. yılını yaşadı. Evet mücadele ediyoruz; kadın için, kadınlarımız için. Özellikle orantısız gücün kullanıldığı, karşı tarafın üzerimizde kurmuş olduğu baskıların kaldırılması adına mücadelemiz hala devam etmekte. Topu topu 29 koca yıl geçmesine rağmen modern çağımızın hala kurtulamadığı hastalıklı bir durum bu. Kadına şiddetin bir türlü bitmek bilmeyen hikayesi... 25 Kasım kadına şiddetle mücadele günü...

Yıllardan beri kadın hep zayıf taraf olarak görülmüştür. Bizleri sınayan erkekler, hayatlarımızı çekilmez bir hale getirmiş, cehennemi hayattayken yaşatmayı çok iyi bilmişlerdir. Fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet yetmez gibi buna zamanla ekonomik şiddet de eklenmiştir. Kadın zaten çilekeş gibi görünen hayatında bir sürü sorunla uğraşırken, dış faktörlerin etkisinden bir türlü kurtulamayan erkek her eve geldiğinde karısına, her buluştuğunda sevgilisine, her karşılıklı oturduğunda kız kardeşine ya da her konuştuğunda kızına şiddet uygulayan erkek olmuştur.  Yaşanılan binlerce acıyı sırtında taşıyan kadın yine de sessizliğini koruma hakkını çoğu kez seçmiştir. Çünkü sesini çıkarsa daha çok şiddetin gelip onu bulacağını düşünmektedir. Böyle bir durumda da kadın yalnızlığıyla, kadın korkusuyla, kadın kabuslarıyla baş başadır artık. Ancak bir şey vardır bilmediği; o da bu yolda tek başına değildir. Çünkü ne yazık ki özellikle Türkiye'de kadına yapılan şiddet oranı %75'leri bulmaktadır. Kadın büyük bir çoğunluğun temsilcisidir aslında, ama acı bir çoğunluğun temsilcisi.

Kadına özgürce yaşama hakkını vermeyen ve ellerini, düşüncelerini, bedenlerini büyük bir halatla bağlayan bir etkinin yoldaşlarıdırlar kadınlar. İşte bu yüzden de kadına yönelik olan bu ayrımcılığı engellemek için yılın en azından bir günü birlik olduğumuzu göstermek istiyoruz. Ve her 25 kasımda en azından yılın bir günü bütün kadınların yüzünde bırakın bir gülümseme olsun diyoruz. Hatta bu gülümseme de 365 gün 6 saat 9 dakikaya yayılsın istiyoruz.

Çünkü kadınlar gülümserse tüm dünya aydınlanır. Kadın gülümserse yanlış olan, çirkin olan her şey yok olur. Kadın gülümserse yeryüzü binbir renge boyanır; siyahın olmadığı binbir renge... Bu güzel günleri görebilmek dileğiyle lütfen bu tarihi yani 25 Kasım kadına şiddetle mücadele gününü unutmayalım! 

Tüm kadınlarımıza nice güzel ve de  mutlulukla hep gülecekleri günler diliyorum!

BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu