Ana içeriğe atla

Saçmalıklar Silsilesi...

Nefret duygum günden güne kabarmaya başladı. Belki şu saçma sapan etrafımda dolanan ikiyüzlü insanlardan dolayı tüm bunları hissediyorum. Yok yok! Belki değil; kesin bir yargı olmalı bu. O kadar çok sülük gibi birilerinin tenine yapışan ve onların kanını emen, onları sömüren ve sömürüldüğünü farketmeyen, sürekli pofpoflanmaktan haz alan, ama arkasından aslında nelerin söylendiğini farketmeyen o kadar çok insan var ki etrafımda. Hepsi birbirinden gereksiz. Siz aslında bir hiçsiniz. Bunu farketmeniz için aynaya dikkatli bakmanız gerekir. 

Aslında bazıları aynaya bakmaktan korkarlar. Yaşım daha çok küçükken aynaya makyajsız bakmak istemezdim. Çünkü makyaj sanki yüzümde oluşan sivilce ya da küçük noktaları gizlemekte bir perdeydi benim için. Benim en iyi dostumdu o dönem; en azından ben öyle sanırdım. Ve ancak makyajlı iken aynayla barışık olurdum. Yıllar geçti. Kaç yıldır bilmiyorum; emin değilim, ama aynaya çok uzun süredir makyajsız bakabiliyorum. Hayattan bunu öğrenebildim. Çünkü aslında o aynaya bakmak bir cesaret ve kendinle yüzleşmeyi getirir; daha cesur olduğunu sana öğretir. Sen kusurlarınla kendini beğeniyorsan; ve daha iyisini bulabilmek için gizlemelerden kaçınıyorsan, işte o vakit varolman başlamış demektir. İşte sen o an gerçeklerinle ve doğrularınla adam akıllı yaşıyorsun demektir. Bunu başardığında başka insanların sana kötü eleştiri yapmasından da korkmazsın. Hatta bilakis kötüleri duymayı daha çok istersin. Sen böyle davrandıkça duyacağın o kötü cümleler azalır. Çünkü arkandan da konuşmalarına yer vermemiş olursun. Çünkü sen kendinle zaten barışıksındır. Bu bir erdemliktir. Bu erdemliğe erişen insan sayısı günümüzde azınlıkta. Sebebi ise kendine güvenmeyen insanlar, her an yerde yüzüstü kapaklanmış kendini bulacağını düşünür. Bu onların en büyük zaaflıklarıdır. Tüm yanılmaları da zaten bundan ileri gelmektedir.

Şimdi o kadar öfkeliyim ki bu insanlara. Niye sizinle aynı havayı tenefüs etmek zorundayım; ve o ikiyüzlü hallerinize neden tahammül etmek zorundayım diye düşünüyorum. Parçalanmış ruhlarınız oradan oraya anlamsızca savruluyor. Ben sizin savrulmalarınızın bir parçası olmayacağım. Tükenen sürenin içinde ruhumu tekrar temizleyeceğim; ve bir kez daha sizin yüzlerinizi görmeyeceğim. Beni şu an tek teselli eden de bu duygu. Oysa ki şu an içimde dökülmeyen bekleyen deli gibi akacak olan gözyaşları birikmiş bir halde. Tutmak istemiyorum kendimi; ve hüngür hüngür ağlamak istiyorum aslında. Ama kendimi bırakmayacağım. Mutluluk, karartılan bir odanın içinden sıyrıldığım anda bana tekrar geri verilecek. Biliyorum! Ve bunu bilmek bile kısmi huzur veriyor...


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu