Ana içeriğe atla

Bir Gün...

Hatırlamak… Hatırlanmayı arzulamak… Peki beni hatırlar mısın? Benim seni hatırladığım gibi… Yarım kalmış sözlerim gibi… Boğazlarımda hala düğümlenen sana özlemlerim gibi… Sarılmak isteyip de sarılamadığım bir ruha aşık olur gibi…

Sevmek midir bunun adı? Yoksa hala alışkanlık mıdır? Ya da gerçekten ondan sonra yaşadığın ilişkilerde bulamadığın aşk mıdır? 

Belki yıllar önce duygularım ya da düşüncelerim çocukcaydı… Önemsenmeyecek kadar saçmaydı. Ne var ki bu takıntı falan değil. Gerçekten yaşadıklarına baktığında seveceğin tek adamın gene sadece o olduğunu keşfetmektir; belki de AŞK! Ve dönüp dönüp tekrar ona aşık olmaktır. Onu gerçekten özlemek; ve özledikçe ona doğru koşup, sarılmaktır belki de AŞK! 

Adını soramıyorum artık yüreğime. Adsız hayalim demek daha kolay geliyor. Çünkü ismini her dudaklarıma taşıdığımda saçma bir oyun oynamak geliyor içimden. (Gülüyorum) Ne var ki oyun oynama yaşımız geçti… Şu an fonda çalan müziğe gidiyor kulağım… "Senin Kalbin Boş mudur? Çalsam evde kimse yok mudur? Modern Zamanlarda AŞK…." diyorr sevgili Nil Karaibrahimgil. 

Yorulmak ya da yormak ruhu… Nefesimi tutmuş beklemekteyim. İçimden sayıyorum; 1-2-3... Gel diye çağırmak  var onu en yüksek sesle. Duyacağını bilsem tüm nefesimi sonuna kadar harcayabilirim. Ancak yapamıyorum bunu; çünkü şu an onun hayatını ya da hayallerini ya da hayatındaki insanın varlığını bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum sanırım. Öğrenmek gerçekleri korkutuyor. Gerçekten korkmak, hayallerinin yarım kalması demek. Ben hayallerim yarım kalsın istemiyorum. En azından onların ayakta dimdik durduğunu bilmeyi arzuluyorum. Ve diyorum ki bir gün… Bir gün ne demek istediğimi anlamış olacaksın… 

Bir gün… 


BURCU ÖZDER

Yorumlar

akdeniz dedi ki…
hoş yazmışsın..
bloğuma beklerim..:)
http://zoomlabakalim.blogspot.com/
Geçmişte yaşananlar ne kadar kötü olursa olsun insan yine de güzel hatırlanmak istiyor işte.
Yine çok güzel yazmışsın Burcu Abla :)
Burcu ÖZDER dedi ki…
Çok teşekkür ederim Oğuz Bey... Ziyaretime hemen başlıyorum Blog'unuz için... :)
Burcu ÖZDER dedi ki…
Bazen sesini duymak için ararsın onu... Bir "Alo"dan sonra sessizce kapatırsın o telefonu. Bilemezsin evlendi mi evlenmedi mi diye... Soramazsın da... Ama özlersin... "Özlemek" kelimenin kendisi bile çok güzel Gözde'cim... Hepsiyle olgunlaştırıyorsun duygularını... Yorumun için de çok teşekkürler.
Adsız dedi ki…
siteniz ve yazılarınız çok güzel benim web sayfamada beklerim sizi tuning modifiye ile ilgili teşekkürler.
Burcu ÖZDER dedi ki…
Çokk teşekkür ederimm Abdullah Bey... :) En yakın zamanda sayfanızı mutlaka ziyaret edeceğim... Görüşmek dileğiyle..

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu