Ana içeriğe atla

Ses Verme; Dinle

Su misali şu insan... Sürekli akan bir su gibi... Geçtiği yerden tekrar geçmeyen, sürekli başka diyarlara yol alan bir  su misali...

Ha varmışız ha yokmuşuz... Kimin hayatında sonsuza kadar yeralmışız... Gerçek miydik; yoksa hayal mi? Bir düşün içinde kaybolmuşuz. 

Hayatta kimse ama hiçkimse bir diğerini gerçekten anlamıyor. Diğerinin ne acısını ne mutluluğunu, ne derdini ne düşlerini, ne çığlıklarını ne kahkahasını tam anlamıyla kimse duymuyor. Yalandan çevremize doluşmuş toz gibi hepsi... Belki de pamukçuk gibi... Üflüyorsun gidiyor; etrafında gereksiz fazlalık, gereksiz kirlilik sanki. Bakmayın çok var sizde de bende de bunlardan. Sahte sahte ağızları; sahte sahte mırıltıları kulaklarımızda. Gölgeleri sizi rahatsız ediyor. Yok olsalar aslında ensenizden, bir gitseler, bir silinseler çizginizden, o zaman belki de rahatlayacaksınız. Ama buna bile izin yok. 

Belki bin kere dediğim şeyi bir kez daha tekrar ve tekrar söylüyorum işte sizlere... Bana sahte sahte gelmeyin; çocuk kandırır gibi yalandan etrafıma doluşmayın; böyle varolacaksanız olmayın, gidin; gidin! Benim dünyamın dışında kalın. Kendinizi avutmak için kullandığınız yalanları, sadece yine kendinize saklayın. Çünkü benim ne bunlara ihtiyacım var; ne de size... Benim sadece gerçek insanlığa ihtiyacım var; gerçek dostluğa... Ve hayat benim için bu kadar basit aslında!



BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu