Ana içeriğe atla

Canım Yanıyor


Canım yanıyor. İçimdeki her bir parçanın moleküllere ayrıldığını hissedebiliyorum. Ayrışan tüm parçalar bir daha birleşmek istememecesine uzaklaşıyorlar birbirinden. Nefes dağılıyor. Sonsuzluğa doğru uzanıyor. Damlalar uçsuz bucaksız noktalara ulaşıyor.

Canım yanıyor. Anlıyor musun? Hissedebiliyor musun? Yaktığın canın sesini duyabiliyor musun? Onu ezip geçtiğin an ne şekle büründüğünü görebiliyor musun? Dokunabiliyor musun dağıttığın o izlere? Seyretmek zevk veriyor mu sana? Eserinden memnun musun? 

Canım yanıyor. Savaş meydanında mücadele eder gibi ruhum. Bırakamıyorum özgürce onu huzura. Topların, tüfeklerin, kılıçların kuşandığı o meydanın tam da ortasında kalmış küçücük bir kız çocuğu gibi titriyor yüreğim. Ne zaman öleceğim diye beklemekten yoruldum. Ya da ne zaman kurtarılacağım diye sorgulamaktan hayatı... 


Canım yanıyor. Can yanmasının ne demek olduğunu bilmediğini söyleme sakın. Yalan söyleme artık. Ne dilinde, ne gözlerinde görmek istemiyorum yalan ifadelerini, çelişkilerini, kaçışlarını. Yordun beni, çok yordun ruhum. Suskunca seni görmezden gelmemeye çalıştıkça acıyan kalbimi donduramıyorum öylece...

Canım yanıyor. Bağrışan çarpıntılarımın yankılarını salıyorum dört bir yana. Elimin kolumun tutsaklanmış bağlarını çözemiyorum bir türlü. Ayaklarım bir ileri, bir geri gidiyor. Sırtımı dönüyorum olmuyor; yüzümü dönüyorum olmuyor. Olmuyor işte; ne yaparsam yapayım olmuyor hiçbir şey. 

Canım yanıyor. Bir kez daha tekrarlıyorum. Anlıyor musun? Hissedebiliyor musun? Yaktığın canın sesini duyabiliyor musun? Onu ezip geçtiğin an ne şekle büründüğünü görebiliyor musun? Dokunabiliyor musun dağıttığın o izlere? Seyretmek zevk veriyor mu sana? Eserinden memnun musun? 

Canım yanıyor. Ve yanmaya da devam ediyor...


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu