Ana içeriğe atla

"SÜLEYMAN'I NASIL BİLİRDİNİZ?" Sizi Serüvene Sürükleyecek

Bugün size yepyeni bir kitabı tanıtacağım. Sevgili arkadaşım Hasan Önürdeş'in ikinci kitabı olan "Süleyman'ı nasıl bilirdiniz?" raflardaki yerini aldı. Kendisini daha çok dizi ve reklam filmlerinden tanıyorsunuz. Kendisi Manzum hikayelerden oluşan  ilk kitabı "Ben Yoktum" ile bizlere ulaşmıştı. Ancak ikinci kitabı birincisinden ayıran en önemlli özellik, son kitabının tanıtımı için kitaba fragman çekilmiş olması. Ekim 2011'de Destek Yayınevi'nden çıkan kitabın ilk okuyucularla buluşması da geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Tüyap Kitap Fuarı oldu. Kitabın sosyal medyada yayınlanan tanıtım filmi ise Türkiye'nin ilk "Kitap fragmanı" olma özelliğini taşıyor. 

1,5 yıl evvel çekilen film, romandaki karakterlerin birbiriyle ilişkileri hakkında gizemli ipuçları veriyor. Peki aslında Süleyman kim? Süleyman ismi bize gerçekte ne çağrıştırıyor? İlk aklımıza gelen tarihi bir isim olması mı ve bununla bir ilgisi var mı kitabın diye düşündürmesi mi acaba? O halde size kitaptan küçük bir özet vermekte fayda var; sevgili okurlarım!

“Kendimizden sakladıklarımız,
en çok benzediklerimizdir kendimize.”

Bir gün bir kaza olmuştur. Her şeyi değiştiren bir kaza. 4 farklı kişiyi sonsuza dek birbirine bağlayan... Süleyman'a kendini unutturan bir kaza. Şimdi Süleyman, İsa, Melda ve Perran tekrar bir araya geliyor ve gerçek olan'ı keşfe çıkıyorlar. Bilinçaltlarından yansıyanlarla unutulmuş olanları hatırlamak ve geçmişle yüzleşmek üzere!
Süleyman'ı Nasıl Bilirdiniz? sanılanın aksine padişah olan Süleyman'dan yahut siyasetçi Süleyman'dan bahsetmez. Önemsiz bir Süleyman yaratır kendisine. Herkese biraz benzeyen ama kim olduğu, ne olduğu tam anlaşılmayan bir Süleyman. Romandaki diğer karakterlerle hayatının bir döneminde bir şekilde yolları kesişmiştir. Her biri Süleyman'da iz bırakır. Böylelikle zaman-mekan tutarlılığının yittiği bir öykü çıkar ortaya.
"Peki Süleyman'ı bize tanıtan isim kim? Sadece onu oynadığı dizilerden ve orada yaşattığı karakterlerden mi tanıyoruz? Gerçekte kimdir Hasan Önürdeş?" diye soracak olursak; oyuncu ve reklam yazarı olarak ilk kitabı "Ben Yoktum" da şiire, karakterleri ve olay örgüsünü katacak kadar iddialı biri... "Süleyman'ı nasıl bilirdiniz?" ile de romandan zaman-mekan tutarlılığını çıkartacak kadar cüretkar bir kişilik. Bunca yaratıcı kişiliğe oldukça açık olan Hasan, 1984'te İzmir'de doğdu. İlkokul yıllarını İstanbul ve Bodrum’da geçirdi. Ortaokul ve lise eğitimini İstanbul Saint Benoit Fransız Lisesi’nde burslu olarak tamamladı. Ardından Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. 2 yıl tiyatro eğitimi aldı. Yüksek lisansını yine Marmara Üniversitesi’nde “Management and Organization” bölümünde yaptı. 2003’ten bu yana oyuncu ve reklam yazarı olarak çalıştı.

Manzum hikâyelerden oluşan ilk kitabı “Ben Yoktum” 2008 yılında yayımlandı. Şiirsel anlatıma kazandırdığı yeni boyutlar ile edebiyat dünyasının takdirini kazandı. Kitabın önsözünü yazan Yılmaz Karakoyunlu’nun yanı sıra, Haydar Ergülen, Lale Müldür ve Aydın Boysan, yorumlarında kitabı övgüye değer buldu. Üç buçuk yıllık çalışmayla bu sıra dışı romanı, “Süleyman’ı Nasıl Bilirdiniz?”i yazdı. 

Tüm bunların sonrasında bu sıradışı yazarın gene farkındalık yaratan kitabına  çekilen fragman filmini merak edenleriniz için işte fırsat diyorum... 

Eğer siz de Süleyman'ı tanımak istiyorsanız; Hasan Önürdeş'in kaleminden bu muhteşem eseri mutlaka okumanızı öneriyorum. Herkese şimdiden iyi okumalar!


BURCU ÖZDER





Fragman / Künye: 


Yazan: Hasan Önürdeş
Yöneten:
Barış Alp
Montaj: Caner Alp
Müzik: Ozan Yılmaz
Oyuncu Koçu: Özgür Dereli
Oyuncular: Alper Selanik, Can Baykan, Merve Tilki, Natali Komantis






Yorumlar

Unknown dedi ki…
süleymanı nasıl bilirdiniz gayet okunası ilginç bir kitap. hasan önürdeşi oynadığı reklamlardan ve dizilerden tanıyordum. kitap fragmanını izledikten sonra kitabı okumaya karar verdim. yazarın çok yönlü bir dili var diyebilirim. zaman zaman şiirsel, zaman zaman konuşma dilinde ama öykünün kurgusu gerçekten etkileyici. bir solukta okunacak türden olmasa da dikkatle ve kendini vererek okunduğunda çok farklı bir edebiyat deneyimi yaşatabilecek bir kitap.

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu