Ana içeriğe atla

SIFIR NOKTASI

İnsan, varoluşunun nedenlerini hala bulamamış tek varlık... Kayıp kimliğinin sorgulamasında hayatını geçiren, ne olduğunu, kim olduğunu, neden varolduğunu bir türlü bilemeyen yaratık. Yaşayan en güçlü nükleer silah... Yaşayan en büyük tehlike... Cehenemin ta kendisi... 

Şimdi kendinize bir çizgi çekin... Ve o çizginin iki yakasında da durun. Ayaklarınızın arasında olsun çizginiz. Bir taraf kötülüğün başlangıcı olsun; diğer taraf aydınlığın ferahlığında yer alsın. Hani derler ya her kötülüğün içinde iyilik, her iyiliğin içinde de kötülük vardır diye... İçinizdeki kötülüğü mü dışarı taşırmak istiyorsunuz; yoksa iyiliğin güzelliğini mi? Siz hangisisiniz? Hangisi siz? 

Tutku... Hemen her şeyin cevabı aslında onda saklı. Kimisinin tutkusu paraya, kimisinin tutkusu hep kazanmaya, kimisinin tutkusu şehvete, kimisinin tutkusu adalete, kimisinin tutkusu güce... İçinizdeki sizi keşfetmek istiyorsanız; yüzleşmeye de hazır olup olmadığınızdan emin olmanız gerek. Çünkü belki de karşılaşacağınız suret, size daha önce hiç gösterilmemiş bir yansıma olacak. Hadi bırak kendinizi boşluğa... Kaç tane sen var senden? Kaç tane sen, bir tane sen ediyor? Önce bunu görin; bunu keşfedin. 

Şimdi senle küçük bir oyun oynayacağız. Eğer içindeki hastalığı bulabilirsen iyileşmen de o derece kolay olur. Ben karşına geçeceğim ve hiç bilmediğin yerlerden cümleler kurmaya başlayacağım. Seni çözdüğümü, belki de seni senden çok daha iyi tanıdığımı anlatan cümleler olacak bunlar. Ve sen şaşkınlıkla karışık bana bakıyor olacaksın. Ne yapacağını bilemeyeceksin; seni bu kadar iyi atom parçalarına ayırıp, tekrar birleştiren bu insana belki hayranlık duymaya başlayacaksın; belki de ondan korkmaya başlayacaksın. Lakin biliyorum ki bu oyun sonunda hiç hoşuna gitmeyecek. Çünkü çıkacağın küçük keşifte irdelenmiş, yargılanmış ve hayatına saldırılmış hissedeceksin. Sakin ol! Derin bir nefes al... Şanslısın! Çünkü sen çizginin artık gerçekten ne tarafında durduğunu bilecek kıvama gelmiş oluyorsun bu işin sonunda. 

Şimdi dostum olman gereken yerdesin işte... Sıfır Noktası'nda! Hadi yeni hayatında emeklemeye başlayabilirsin; ona kısa bir "Merhaba" de! Çünkü biz daha yeni başlıyoruz.



BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu