Ana içeriğe atla

Çık Aradan Floransa...

"Sevgili"… Kelime anlamı; sevgi ve bağlılık duyulan. Sevilen, Aşık olunan kimse; dost, yar. Peki Aşk, hep iki kişi arasında mı yaşanır? Hayır! Her şeye aşık olabilirsin. Bir nesneye, başka bir canlı varlığa, herhangi bir maneviyata, güneşe, aya, yıldızlara, bir ülkeye ya da bir şehre de aşık olabilirsin. O aşık olduğun her ne ise onunla beraberken mutlusundur. Ama mutluluk gerçekten nedir? 

Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumudur; mutluluk. Bu yüzden her zaman mutlu olabilirsin; eriştiğin sürece bu duyguya tabi. Lakin Aşk; gerçek manada kavuşamamaktır. Bundan ötürü de insanları sürekli kendine  çeker; Aşk. Ve yine bu sebepten dolayı insanlar o ulaşamadıklarına hep güçlü duygular besler.

Gelelim meşhur kahramanımız Floransa'ya! Floransa, her görüldüğünde büyüleyici atmosferiyle sarar kendisini görmeye gelen hemen her ruhu. Onun o upuzun saçları, renkli gözleri, kusursuz yaratılmış yüzü,  tarih ve sanata olan özel ilgisi ile bir kültür abidesidir adeta. Görenin bir kez daha görmek isteyeceği; bakmaya kıyamadığı, onu yaşamaktan kimi zaman korktuğu, kimi zaman da heves duyduğu bir güzelliktir. 

Dante, Leonardo da Vinci ve Michelangelo bile Floransa'nın etkisinde kalmıştır. Ne yazılar yazılmış; ne heykeller yapılmış; ne resimler dört bir yanı süslemiştir. Hepsi bunların iyi güzel de Floransa, neden bu kadar kişileri etkin altına alırken kafa karıştırıyorsun. Bir aldatılıyorsun; bi deli gibi aşık olunuyorsun. Bak insanların da aklını bulandırıyorsun. Belki de onlarla oyun oynuyorsun. Herkesin sana hayran olmasını çok seviyorsun; ancak tek bir kişiye de bağlanamıyorsun. Sırf bu yüzden kim bilir ne aşklar, ne sevgiler yitip gitti. Herkesin sevgilisi olabilirsin de gerçekten tek bir  kişiye sadık kaldığını düşünmüyorum. Havan bile sürekli değişken… Anın anını tutmuyor; yoksa benim gibi ikizler burcundan mısın sende? Ama derler ki iki cambaz aynı ipte oynamaz. O yüzden de ben senden az daha inatçıyım sanırım. Çünkü koltuğunun altına sığınacak delikanlı bilmiyor ki Floransa'nın onu başkalarıyla da aldatacağını! 

Gel senle bir anlaşma yapalım Floransa… Sana aşık olanlardan birini bırak özgürlüğüne. Senin güzelliğine elbette ki hiç kuşkusuz bir lafım yok; ama benim davamda girme araya. Şimdi senin kalbinden çıkıp, Bologna ve Verona üzerinden tabi Venedik'i de geçerek daha yukarındaki başka birini gidip görmek varken, o kişiyi keşfetmek varken neden bu ısrarcı triplere giriyorsun ki! 

Hem onun da tatlıları ve kahvesi güzel. Bir de o muhteşem Şinitzeli yok mu? Hem o kadar büyük Şinitzeli iki kişi ancak yer diyorlar. Bırak paylaşımcı olayım en azından, bu zevki alma benden. Sonra bir de yenilesi o meşhur Sachertorte tatlısı, tam bir çikolata cenneti. Biliyorsun ki çikolata mutluluk verir; etkisi kuvvetlidir. Seni kendisine tutkuyla bağlar.

En güzeli Floransa, cidden anlaşmamızı yapalım; ve bu inadından sen gel vazgeç. Herkesi kendine aşık et, sorun yok; ama bir kişiyi azat et. Bu sebepten de kısaca diyorum ki çık aradan Floransa bir zahmet!    ;)



BURCU ÖZDER



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu