Ana içeriğe atla

Elisa'nın Gizli Dünyası - Part 5

Hımmm... "Harika bir duygu bu!" dedi Elisa; odasına vurmuş güneşin o sıcacık varlığını hissederken. Tertemiz havanın, cıvıldayan kuşların ve derinlerden gelen inceden su sesinin eşliğinde tüm dünyaya "Günaydın" diyerek uyandı; çarşamba sabahına. Yepyeni ve harika bir gündü onun için... Bugün Paul ile ilk günüydü Elisa'nın...  

Adeta küçük bir kız çocuğu gibi mutluluktan uçuyordu. Yatağından kalkmadan önce tüm bedenini gevşetircesine bir güzel gerindi. Yüzünde muzipçe bir gülümseme vardı. Sonra olduğu yerde doğruldu; ve uyku gözlüğünü komidinin üstüne koydu. Doğruca banyoya doğru ilerledi. Yüzünü yıkadıktan sonra her zamanki gibi dolaptan "bugün ne giysem acaba" diye düşünerek kıyafet seçimini yaptı. Ardından da tekrar ayna karşısına geçip, saçlarına şekil vermeye başladı.  Ve tabi olmazsa olmazı makyajıyla yüzünü renklendirip, uyku modundan çıkmaya çalışarak kendine yardımcı oldu. En sona takı seçimini bırakmıştı. Deri taytının üzerine giydiği, yavruağzı renkteki yarım kollu bluzu ile yapabileceği en iyi kombinlerden birini belirlemişken; kulağına bluzuyla uyumlu aynı renkte bir küpe ve bileğine de bronz renkte bir saatli bileklik taktı. Elisa artık bu mükemmel güne hazırdı. 


Evden çıktığında işe gitmek hiç istemiyordu. Çünkü bir an önce akşamın olmasını ve Paul'le olan ilk randevusuna kavuşacağı anı iple çekiyordu. O gün Elisa için nasıl geçti bilemezsiniz. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalarken gün bir türlü bitmek bilmiyordu. Masasına yığılmış onlarca işin arasında kaybolmaktansa bugünü kendine tatil ilan etmişti bile şimdiden. Ne yan masasındaki Eric'in anlattıklarını, ne de Lisa ile Maria'nın şakalaşmalarını duyuyordu. Sanki ofis bugün Elisa için görünmez bir kutu gibiydi. İçinde bedeni varken, ruhu özgürce uçuşuyordu gökyüzünde. Ta ki saat 18:00'i gösterene kadar... Sanki okulun zili çalmışta bahçeye koşan çocuklar gibi Elisa, hemen çantasını ve gözlüğünü alıp, masasından fırlayıp, hızla asansörlere doğru ilerledi. Şirketin bulunduğu 12. kattan zemin kata ulaşmak bile saniyelerden çok daha fazla sürmüştü sanki. Danışmadaki Laura'ya uzaktan selamını verip, hemen turnikelerden geçip, binanın dışına attı kendini. Koşarak, iki adım ötedeki otobüs durağına ulaştı. Akşam saati yoğunluğun olmasıymış; ayakta yolculuk yapacak olmasıymış bunların hiçbiri Elisa'ya dokunmuyordu. Mutluluk ne güzel şey diye geçirdi içinden. Özlemişim bu duyguyu... Aniden karşısına çıkan ve onu saran bu adamın varlığı ona ilaç gibi gelmişti. "Teşekkürler!" dedi yüreğinden gelen büyük minnet duygusuyla Tanrı'ya; "iyi ki karşılaşmışız"... 

********

Elisa eve vardığında tam içeri giriyordu ki telefonuna bir mesaj düştü. Cebinden çıkarttığı telefonunun ekranına baktığında mesajın Paul'den olduğunu gördü. 

"Ani bir işim çıktı. Biraz gecikeceğim. Buluşma saatimizde azıcık rotar olacak; umarım sorun olmaz. 21:00 gibi gelmiş olurum. Tabi müsait olursan; haberleşelim.

Paul"


"Tamamdır; sorun değil. İşin bitince ararsın.

Elisa"


Tam da aklından Paul'ü yemeğe davet etme fikri geçerken hayalleri suya düşmüştü Elisa'nın. Oysa ki yol boyunca nasıl bir menü hazırlayacağını düşünmüş; kafasında harika bir akşam yemeği sofrası tasarlamıştı. "Neyse..." dedi sonra içinden Elisa, "Bu kez böyle olsun; moralimizi bozmak yok. Olabilir bu tarz durumlar!" Hiç enerjisini hiç kaybetmeden üstünü değiştirdi; ve kendisine güzel bir yemek hazırladı. Yanına da birkaç gece önce açtığı şaraptan bir kadeh aldı. 

21:48... Elisa televizyonda sürekli takip ettiği diziyi izlerken, bir yandan da yemeğinin sonuna yaklaşmıştı. Ama Paul'den hala ses yoktu. Oysa ki söylediği vakit çoktan geçmişti. Merak içinde saatine bakarken o sırada yeni bir mesaj düştü telefonunun ekranına. 

"Canım esir aldılar beni. Şimdi eve vardım. Napıyorsun?"

"Sesin çıkmayınca kaçırdılar sandım ben de... Dizi izliyorum. Bu arada bir yemek davetini kaçırdın"

"Hayır ya..."

"Ne yazık ki öyle..."

"Sağlık olsun"

O an Paul'ün moralinin bozulduğunu ve o akşam görüşemeyeceklerini düşündüğünü hissetti Elisa. Ve hemen durumu toparlamak için Paul'ü eğer isterse diye kahve içmeye çağırdı. Hiç itiraz etmeyen Paul, Elisa'nın bu güzel davetini kabul etti. 

Elisa bunun üzerine hemen ortalığı toparlamaya başladı. Ardından da doğru yatak odasına gidip, üstünü başını düzeltmeye koyuldu. Dişlerini fırçaladı; makyajını tazeledi. Heyecandan kalbi o kadar hızlı atıyordu ki eksik bir şey var mı diye telaşla evi son bir kez gözden geçirdi. Ardından da Paul'ün gelişini beklemeye başladı. Bir saat sonra Paul, Elisa'ya evden çıktığını ve istediği bir şey olup olmadığını sordu. Bir şeye ihtiyacı olmadığını söyleyen Elisa, Paul'e evinin katını ve daire numarasını söyledi. Yaklaşık olarak beş dakika sonra ise kapı çaldı. Elisa kapıyı açıp da Paul'ü karşısında gördüğünde yüzünde gülücükler dans ediyordu sanki... Paul, o hoş ve etkileyici bakışıyla içeri girerken Elisa'yı yanağından öptü; "Selam" diyerek. "Hoşgeldin" dedi Elisa'da. Hemen Paul'ün üstündeki montu alan Elisa, dolaba yerleştirme işlemini yaptıktan sonra salondaki koltuğa geçen Paul'ün yanına gitti. 

İki çömez aşık gibiydiler. Bu iki yabancı ilk kez etraflarında kimseler yokken yan yana gelebilmişlerdi. Birbirlerinin gözlerinde artık rahatça kaybolabilirlerdi. Paul’ün sıcacık tavırları ama aynı zamanda kendine has duruşu Elisa’nın kalp atışlarını gittikçe doruklara doğru tırmandırıyordu. Ama olabildiğince sakin durmaya çalışan Elisa Paul’e ne içmek istediğini sordu. Evet, kahve içmeye çağırmıştı onu; ama geceye küçük bir bardak içki de karışabilirdi. Nasılsa az önce bir kadeh şarabını devirmişti Elisa. 

“O zaman sen ne önerirsen” dedi Paul, Elisa’ya gülümseyerek. 

Elisa yine muzipçe gülümseyerek, “O halde bize güzel bir karışım yapıp geliyorum; bekle” dedi Paul’ün ona hafif merakla kısmış gözlerinin içine bakarak.  Mutfağa giden Elisa, hemen buzdolabını açtı. Önce dışarı Aperol’un şişesini çıkarttı. Daha sonra da şampanyayı ve sodayı. Ardından buzluğu açıp, buz kalıplarını aldı. Tezgahın üstünde duran iki kadehe buzları attıktan sonra biraz Aperolü ve sodayı, bolca da şampanyayı içine dahil etti. Yanına da çikolata ve çerezi ekleyerek tepsiyle salona tekrar giriş yaptı. Paul oturduğu yerde hafif hareketlenerek, Elisa’yı elindekilerle karşıladı. Hemen Paul’ün yanına ilişti; ve kadehini ona uzattı. Kendi kadehini de eline aldıktan sonra “O zaman şerefe! Bakalım beğenecek misin?” dedi Elisa. İlk yudumdan sonra ikisi de oldukça rahatlamıştı; çünkü aslında her ne kadar farkettirmemeye çalışsalarda üzerlerinde küçük bir tedirginlik hakimdi. Lakin bu durum mini gülümsemelerle yavaş yavaş son buldu.

********

Saatler ilerlemişti. Açık olan televizyona hiç aldırış etmeden dakikalarca konuşmuştular. Gülüşmeler, sıcacık bakışlar, anlamlı ifadelerle tatlı bir rüyaydı sanki her şey. Bir yabancı bu kadar mı tanıdık gelebilirdi bir insana. Neden sonra Elisa, son dönemde izlediği bir diziyi Paul’ün de izlediğini ve aslında kendisinden bölüm olarak çok daha fazla ilerde olduğunu öğrendi. 

“Hadi aç; en son hangi bölümde kaldıysan birlikte izleyelim” dedi aniden Paul.

“Emin misin?” diye şaşırmış olarak cevap verdi Elisa. 

“Evet; evet aç. Yeni bölümünü beraber izleyelim”

Elisa hemen The Walking Dead’in yeni bölümünü izleyebilmeleri için gereken tüm hazırlıkları çok kısa sürede tamamladı. Ve Paul’ün tekrar yanına geçip, kumanda da play tuşuna bastı. Paul’ün her yaptığı centilmence hareket Elisa’nın Paul’le ilgili olan haznesine “+1” puan olarak ekleniyordu. Dizinin 3. sezonundaki 5. bölümü birlikte izlediler. Bölüm bittiğinde Paul “Devam” dedi; ve 6. bölümü de izlemek istediğini belirtti. Hiç düşünmeden Elisa hemen yeni bölümü de listeye ekledi. Bu sırada Paul’e daha yakın oturmak için ona yaklaştı. Çünkü Paul’ün de bunu istediğini çok rahat bir şekilde hissedebiliyordu. Elisa’nın bu hamlesine hemen karşı bir atakla Paul kolunu Elisa’nın omzuna koydu. Ve onu kendisine doğru çekti. Elisa da başını Paul’ün omzuna dayayıp diziyi izlemeye başladı. Paul belli aralıklarla Elisa’nın saçını okşuyor; elini alnında yanaklarında gezdiriyordu. Aslında çocukluğundan beri en çok sevdiği şeydi; birinin onun saçıyla oynaması. Hemen kedi gibi uysallaşıyordu hırçın bile olan yüreği Elisa’nın. Paul’ün her dokunuşu, Elisa’nın bedeninde küçük çarpıntılar yapmaktaydı. Yavaşça ve derinden nefes alıyordu; her anı içine çekerek adeta. Bu büyü bozulsun hiç istemiyordu. O sırada kendini tutamayarak Paul’e Bu kadar ince olduğun için teşekkürler. Beni böyle kazandın” dedi Elisa. Ve sımsıkı sarıldı ona. Tabi Paul de aynı şekilde…


03:10…  Bir kez daha “Devam…” dedi Paul. Çünkü bu bölümü de bitirmişlerdi. Elisa yeni bölümü ayarlarken, Paul de kısa süreliğine banyoya kadar kaçtı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı ikisi de. Ama her şey o kadar güzeldi ki… Hiç gece sabaha düşmesin istiyordu Elisa. Paul geri döndüğünde bu kez kanepeye uzanmayı tercih etti. “Uzanarak izleyelim mi?” dedi Elisa’ya. Elisa başıyla onayladıktan sonra hemen yanına ilişi verdi. Paul onu sıkı sıkı sardı; ve 7. bölümü izlemeye başladılar. Ta ki Elisa artık Paul’ün sıcaklığına dayanamayacak hale gelene kadar… Çünkü Paul’ün parmakları, Elisa’nın teninde dolaşırken hatta dudaklarının üstünde gezerken, sonunda Elisa başını Paul’ün dudaklarını bulacak şekilde kaldırdı. Ve bir anda birbirlerinde buldular kendilerini. İlk öpücükleri o kadar tatlı ve masumdu ki… Paul Elisa’ya adeta büyük bir şefkatle dokunuyordu. Her dokunuşu Elisa’yı kendisine daha çok yaklaştırıyordu. Bu güzel adam ne yapıyordu kendisine böyle? Sonra bir anda kendini Paul’ün üzerinde buldu Elisa. Öpüşmeleri iyice ateşlenmişti ki Elisa kapalı olan gözlerini araladı; ve Paul’e baktı. Tam da bunu hisseden Paul de gözlerini açtı; ve Elisa’nın ona baktığını farketti. 

“Ne buldun bende? Neden ben?” dedi fısıltıyla Elisa. 

“Enerjin çok güzeldi” dedi; ve ekledi Paul “Seni ilk gördüğüm anda etrafına yaydığın pozitif enerji beni büyüledi; çekildim adeta sana”

Elisa aldığı bu cevap karşısında oldukça memnun olmuştu. Bu genç adamın onda ki güzelliği görmüş olması, iç dünyasını farketmiş olması ve ona değer vermiş olması doğru bir seçim yaptığını Elisa’ya bir kez daha kanıtlamıştı.

“Peki sen bende ne buldun?” diye sordu Paul.

“Huzur… Gözlerinin ta derinliklerinde sığınacağım bir liman..." dedi Elisa ve devam etti;  “Ama zor biriyim”

“Ben de zorum” dedi Paul; “Belki de bu yüzden birbirimizi bulduk” diye ekledi. 

Gerçekten bu iki zor karakter; başarabilirler miydi mutlu olmayı? Hayat Elisa’nın hep arayıp da bulamadığı o mutluluğu verebilecek miydi bu kez kendisine? Dayanamayarak bir kez daha öptü dudaklarından Paul’ün. Paul Elisa’nın tişörtünü hafifce sıyırıp, sırtında elini gezdirirken “Çok güzel bir tenin var” dedi. Bu masum; ama bir o kadar da ateşli anlar ikisini de adeta özledikleri bir güzelliğe doğru sürüklüyordu. Neden sonra birbirlerine sarıldılar; ve öylece uyuya kaldılar. 

********

04:30… Elisa gözlerini açtı. Paul’ün kollarında öylece uyuya kalmıştı. “Tatlım; burada mı yatacaksın” dedi Paul’e yavaşça. Paul “Evet” dedi; “Sen yatağına git tatlım, burada boynun tutulur. Ben uyurum koltukta” dedi. O an “ne düşünceli” diye içinden geçirdi Elisa. Böyle bir adamın karşısına çıkması gerçekten bir şanstı. Kaç erkek Paul’ün yaptığını yapardı ki… 

Elisa yavaşça Paul’ün yanından kalkıp, üstünü örtmesi için bir polar ve başını rahatça koyması için bir yastık getirdi. Çocuk gibi Elisa’nın onu yönlendirmesine izin verdi Paul. Üstünü örterken yanağına küçük bir öpücük kondurdu Paul’ün; “Tatlı rüyalar canım” diyerek. Odasına girip, yatağına uzandığında Elisa tüm bunların rüya olmasından korktu bir an. Gerçekten çok uzun süredir aradığı o güzel ve masum aşk kapısını çalıyor muydu bu kez? Paul’ün salonda uyuduğunu, yanında olmasa da aynı evin içinde birlikte nefes aldıklarını bilerek huzurla gözlerini kapadı Elisa. 

Artık yeni gün onlar için çok daha hoş aydınlanacaktı…


(Devam edecek…)


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu