Ana içeriğe atla

Elisa'nın Gizli Dünyası - Part 6

Gözlerini araladığında oda ışıkla dolmuştu. Bir an için dün gece yaşananlar aklına geldi.  Ve Elisa yatağından doğrulup, parmak uçlarında yavaşça ilerledi. Salonda hala derin derin uyuyan Paul'e baktı. Dün gecenin bir rüya olmadığından bir kez daha emin oldu. İçi rahatlamışçasına hafifçe tebessüm etti. Ardından mutfağa gitti. Ve ona kahvaltı hazırlamak için evdeki eksiklikleri belirleyip, hemen üstünü değiştirdikten sonra sessizce kapıyı açtı. Paul'ü uyandırmadan markete gidip, gelmesi gerekiyordu. 

Domates, salatalık, biraz peynir... Sanırım bu birkaç şey onun için yeterli olabilirdi. Çünkü zaten aslında evde geri kalan her şey vardı. Ama ilk kez Paul'e kahvaltı hazırlayabilecek olmasının heyecanı ile masada eksik bir şey olsun istemiyordu. Hızla eve geri geldi. Kapıyı yine yavaşça açtı; içeri girerken Paul'ün olduğu yerde kıpırdandığını farketti. Hafifçe doğruldu Paul olduğu yerde ve elinde poşetlerle koridorun girişinde durmakta olan Elisa'yı gördü. 

Gülümseyerek "Günaydın!" dedi Paul.

"Günaydın! Nasıl rahat uyuyabildin mi?"

"Evet; gayet iyiydi"

"Kahvaltı hazırlıyorum; birlikte yaparız değil mi?"

"Aslında yavaştan çıksam iyi olur. Çünkü ancak hazırlanıp, işe geçebilirim."

"Peki, nasıl istersen" 

Elbette ki kahvaltıyı es geçmek en son isteyeceği şeydi Elisa'nın. Çünkü bu genç adamla ilk kez güne aynı evin içinde gözünü açmıştı. Onunla aynı masada oturup, evi aydınlatan yeni günün güneşi ile sıcacık bir sohbet eşliğinde kahvaltıyı yapmak; aslında dün geceyi tamamlayacak son parçaydı. Ama olsun! Moral bozmak yoktu yine. Daha çok sabahları olacaktı artık. 

Elisa elindekileri mutfağa bırakıp, salona Paul'ün yanına geçti. Paul de bu sırada üstüne örttüğü örtüyü toparlamaya çalışıyordu.

"Tut bakalım ucundan" dedi. 

Elisa bir çırpıda Paul'ün ona uzattığı parçayı tuttu. Birlikte katladılar polar battaniyeyi. Hani evli çiftler bazen çamaşırlar yıkanıp da kuruduktan sonra nevresimleri ya da çok büyük parçalı örtüleri birlikte toparlarlar ya aynen öyleydi ikisinin de hali. İlk kez birlikte bir şey yapabilmenin güzelliğini tattı o an Elisa. Bu düzenli adam, mükemmel miydi cidden? Paul'ün bu halleri oldukça hoşuna gitti Elisa'nın. Katlama işini tatlı tatlı birbirlerine tebessüm ederek bitirdiler. 

Koridora doğru ilerlediler. Elisa dolabı açıp da montunu geri verirken Paul'e, aslında  onu uğurlamak istemedi bir an. Doyamamıştı sanki. Hala ona deli gibi sarılası geliyordu.  E peki o zaman neden geceyi koltukta birlikte uyuyarak daha çok Paul'ün yanında geçirme şansı varken yatağına gitmişti Elisa? Nedenini o da tam bilemiyordu. Ama hemen birine alışması, bir başka bedene alışması kolay olmuyordu Elisa için. Hele ki biriyle birlikte uyuyabilme fikri. Hep yaşadığı ilişkilerinin başlangıcında böyle sersemleşirdi. İçinden geldiği gibi hareket etmede zorlanırdı. Aslında aklından geçen birinin yanında uyumaksa bile bunu hemen yapamayabilirdi. Tabi Paul bunu bilmiyordu. Çünkü daha Elisa'yı tam olarak tanımıyordu. Zamanla birbirlerini çözeceklerdi. Huylarını, alışkanlıklarını, sevdikleri-sevmedikleri şeyleri gibi gibi birçok önemli bilgi için nasılsa vakitleri vardı. Acele etmeye gerek yoktu. 

Paul kapıdan çıkmadan önce Elisa'yı dudaklarından öpmek için eğildi. Sıcacık teninin bir kez daha Elisa'nın bedeninde kendini bulmasının hazzıyla duyguları doruklara çıktı her ikisinin de. Mutluluk; sevdiğin insanı sabah işe uğurlarken, akşama gene sana döneceğini bilmek değil midir aslında? Ve mutluluk; o anda Elisa için tam da buydu. 

"Akşama görüşürüz bebek"

"Görüşürüz tatlım"

********

Gün içinde zaman çok çabuk geçti. Akşamın olmasını iple çeken Elisa, Paul ile gün içinde bir kez haberleşti; onda da zaten spor salonunda buluşacaklarını kararlaştırmışlardı. Salona gittiğinde kapının girişindeki masada Paul ve Clark'ın yan yana durmakta olduğunu gördü. Sigara içmek için çıkmaya hazırlanıyorlardı. Elisa'yı gören Paul'ün bir anda gözlerinin içi parladı. 

"Gel bebek" dedi; ve Elisa'yı da alarak, sigara içme bölümüne doğru ilerlediler. Normalde aslında o kısma bu zamana kadar hiç Elisa'yı sokmak istememişti Paul. İlk kez demir kapılı alandan geçip, arka tarafa ulaştı  Elisa. Tabi Paul ikinci iç kapıyı örterken, Clark çoktan bir diğer iç bölmeye doğru geçişini sağlamıştı. Ama Paul Clark'ın ardından hemen ilerlemeden, Elisa'ya o an sarılıp, dudaklarından öpmeye başladı.


"Neden bu kadar geciktin?" dedi.

"Çok mu özledin sen beni?" diye karşılık verdi Elisa.

"Evet; çoook hem de"

"Geldim işte; şimdi yanındayım"

Adrenalin tavan yapmıştı bile çoktan... Spora ne gerek vardı ki sanki şimdi. Heyecan, tutku, özlem... Sanki tüm muhteşem duygular sıraya dizilmişti. Spor salonunun arka tarafında herkesten gizli öpüşmenin verdiği haz olağanüstüydü. Kaçak aşıklar gibiydi ikisi de. Neden sonra Clark'ın yanına geçebildiler. 

Clark, Paul ve Elisa'ya bakarken yüzündeki ifade de muzurca bir gülümseme vardı. Çocukluk arkadaşının yeni bir aşka yelken açmış olmasından oldukça memnundu. 

"Biliyor musun The Walking Dead'i izliyor Elisa da" dedi Paul.

"Aaa.. Cidden mi? Kaçıncı sezondasın?"

Elisa Clark'a gülümseyerek "Daha çok başında olduğum kesin. 3. sezondayım" dedi.

"Ohooo... Neler olacak? İzlemeye devam" dedi Clark.

"Bu arada Elisa da  The 100 diye bir diziden bahsetti; şimdi senle onu izlemeye başlarız. Anlattığı kadarıyla baya iyi görünüyor" dedi Paul Clark'a. 

"Olur; izleyelim" 

Üçü arasında yaklaşık olarak onbeş dakikalık geçen muhabbet evet belki havadan sudan muhabbetler üzerineydi; ama oldukça samimi ve sıcaktı. Sonuçta dün akşama dair ikisinin arasında geçen konuşmalara değer vermiş bir Paul vardı karşısında. Kendisinin fikirlerine saygı gösteriyor; ve önemsiyordu. Bu durum oldukça hoşuna gitmişti Elisa'nın. 

Salona geri döndüklerinde artık biraz da spor yapmaları gerekiyordu. Ve normal çalışmasının dışında Elisa bugün de grup dersine katılacaktı; Paul ile birlikte. Kısa sürede en sevdiği çalışmalardan biri olmuştu Elisa için bu dersler. Çünkü ders saati boyunca birbirlerine verdikleri enerji muhteşemdi. Odanın içindeki aynalardan kimseye hissettirmeden birbirlerine bakıyor olmaları ve birbirlerini cezbeden gizli tebessümleri etraftaki herkesi bir anda siliyor; sanki sadece o an orada ikisi varmış gibi hissettiriyordu.

Çalışmanın ortasında yavaşça Elisa'nın kulağına eğilen Paul, "Hadi bebeğim; biraz daha zorlaman gerekiyor kendini" diye onu uyardı. Ter içinde kalan yorulmuş bedeninin isyan  bayraklarını çeken halini unutup, son kalan enerjisiyle yüklendi; bir kez daha kendisine Elisa. Paul'ün dudaklarından çıkan o seksi ses ve nefesinin sıcaklığı ta içine kadar işlemişti o an. Çalışma bittiğinde yorgunluktan ölmek üzereydi Elisa. Ama yine de Paul'ün varlığı onu ayakta tutmaya yetiyordu.

Gece haberleşmek üzere salondan daha erken çıktı o gece Elisa. Eve geldiğinde gerçekten bitkin düşmüş bedenini banyodan sonra koltuğa attığında her an uykuya dalmaya hazır bir hale geldiğini farketti. Ne var ki inatla gözlerini açık tutmanın mücadelesi ruhuna işlemişti bile çoktan. 

Aradan bir saat geçmişti ki Paul'den mesaj geldi yine, "Bebek". Hemen karşılık verdi Elisa'da "Tatlım".

"Ne yapıyorsun?" 

"Televizyon izliyorum; ve gözlerim kapanmasın diye çabalıyorum"

"Şimdi yeni eve gelebildim; yemek yedim. Uykun mu geldi senin bebeğim" 

"İyi yapmışsın canım. Bugün nasıl yorulmuşum anlatamam. Sırtım deli ağrıyor"

"Yalancı" diyerek gülümsedi Paul mesajında.

"Masaj yaparım bebeğime ben"

"O zaman ikinci kahveye geçme"

"Tamam"

Elisa saatine baktığında saat çoktan 00:00' a ulaşmıştı bile. Bir an için hep böyle mi olacak sorusu geçti Elisa'nın aklından. Yani sadece adam akıllı geceleri mi bir araya gelebileceklerdi; ve aslında Paul'ün Elisa'dan beklediği ilişki biçimi acaba normal bir ilişkinin dışında cinsellik üzerine mi kurulu olmasıydı? Şimdi bu saçma düşünce lanet olsun Elisa'nın aklına nereden gelmişti? Neden böyle bir karamsarlık içine düşmüştü? "At şunları kafandan" dedi kendisine, "Böyle şeyler düşünmeyi bırak. Yok öyle bir şey"

Yaklaşık olarak yarım saat sonra Paul Elisa'nın kapısındaydı. İçeri giren Paul'le önce salona doğru yöneldi; ve koltuğa oturdu Elisa. Paul de hemen yanına tabi ki ve arkasından sarılıp, Elisa'nın başını göğsüne dayamasını sağladı. O an yorgun olan bedeni bir anda kendini Paul'ün kollarına bıraktı. Gözlerini kapatıp, adeta Paul'ün o korumacı sıcaklığına teslim oldu. 

"Tatlım; sen gerçekten çok yorulmuşsun" dedi Paul. "Çok hem de" diye karşılık verdi Elisa'da. "O zaman hadi; doğrul. Seni biraz rahatlatmamız gerek". Elisa bu cümle karşısında kalp atışlarının birden hızlandığını içinde farkedebiliyordu. Tişörtünü hafifçe sıyırdı Elisa; ve koltukta yüzüstü uzandı. Paul de masaj için ayağa kalkıp gereken duruşu aldı; ve ilk hamlesine başladı.

Avuçlarındaki sıcaklık ile parmak uçları adeta Elisa'nın bedeninde dans etmekteydi. Paul, omuzlarından beline kadar olan tüm bölgede küçük hareketlerle ilerledi. Ağrımakta olan en uç noktalarını bile teker teker mükemmel bir şekilde buluyordu. Paul'ün elleri yavaşça yanlara kaydıkça içinde yanmaya başlayan ateşi dışarı vurmamak için kendini çok zorladı Elisa.  O an Paul ile deli gibi sevişebilmenin hayali esir almaya başlamıştı bile onu. 

Masaj yaklaşık olarak onbeş-yirmi dakika arasında sürdü. Fakat o geçen süre Elisa için inanın çok daha uzun gibi gelmişti. Masajın bitiminde Paul, gerçek bir centilmen gibi Elisa'nın tişörtünü geri örttü. "İşte bu kadar; şimdi kendini nasıl hissediyorsun" diyerek olduğu yerde doğruldu. Elisa aslında o an durumun ve ortamın hoşluğundan faydalanarak Paul'ün kendisiyle sevişmeye yöneleceğini aklından geçirmiş olsa da tahminini boşa çıkarmış olması onu oldukça mutlu etmişti. Çünkü içinden o an bir başkası olsaydı; Paul'ün bu şık hareketini kesinlikle yapmazdı diye geçirdi. "Sen nasıl mükemmel bir adamsın" demek istedi; lakin tuttu çenesini Elisa. 

Paul yanına geri oturduğunda masajın vermiş olduğu rahatlamanın da etkisiyle Elisa başını hemen geriye doğru devirip, arkasına geçip ona sarılan Paul'ün göğsüne dayandı. Tabi yine saçlarının da oynanmaya başlaması ile Elisa gözlerini kapatıp, o güven dolu kollara adeta teslim oldu.  

********

Bu şekilde dakikalarca oturdular. Neden sonra Paul, "Yatalım mı tatlım?" diye fısıldadı kulağına. Elisa da evet şeklinde başını salladı. Yatak odasına giderlerken bu gece artık aynı yatakta beraber uyuyacak olmalarının hiçbir kaçılır tarafı kalmamıştı Elisa için. İçinden bir ses çok mu hızlı ilerliyoruz acaba diye sorarken, diğer ses ne hissediyorsan onu yaşa diyordu. Peki Paul için Elisa nasıl görünüyordu onun gözünden? Bir de böyle önemli bir soru vardı kendisi için. Paul'ün onu etrafındaki diğer kadınlardan farklı olduğunu bilmesine ihtiyacı vardı. Onun için ama sadece onun için özel olabilmek istiyordu. 

Odaya girdiklerinde Elisa önce başucu lambasını yaktı. Ardından yatağın üstündekileri boşaltırken, Paul "Ne tarafta uyuyorsun genelde?" diye sordu. Kapıya yakın tarafı gösterirken, Paul de bu sırada cam tarafına doğru yönelmişti bile. Sadece tişörtünü çıkartan Paul, itinayla onu katlayarak hemen bir köşeye koydu. Elisa Paul'ün kusursuz vücudunu ilk kez böylesine özgürce görebiliyordu. Belki de onda kaybolmalıydı. Fakat ne var ki bir anda yine utangaçlığı tutan Elisa, dolabını açıp, çekmecesinden pijamalarını alıp banyoya girerek üstünü değiştirmeyi tercih etti. O an Paul'ün karşısında soyunmaya cesaret edememişti. Üstünü değiştirdikten sonra tekrar odaya geri döndü; ve Paul'ün yanına uzandı. 

"Işığı kapatmayacak mısın?" diye sordu Paul. 

"Kapatacağım" dedi Elisa ve elini lambaya doğru uzatıp ışığı söndürdü.

Paul kolunu Elisa'nın başının altına doğru uzattı. Kocaman yatağın içinde birbirlerine iyice sokuldular. Elisa'nın kalp ritmi zaten bu gece dengesini oldukça şaşırmıştı. Ve yine o an hızlı hızlı atmaya başlamıştı bile. Paul'ün nefesini yüzünde hissediyordu. Derken Paul, Elisa'ya beklenen öpücüğü verdi. Nazikçe ve anlamlı bir biçimde... Dudaklarındaki ateş ikisinin de tüm bedenini adeta kasıp kavuruyordu. Öpüşmeleri dakikalar ilerledikçe daha şehvetli olmaya başlamıştı. Bir elini Paul'ün saçlarının arasında gezdiren Elisa, diğer eliyle de onun çıplak kalmış sırtında vücudunun her bir noktasını ezberlercesine tur atıyordu. Paul'ün öpücükleri bir süre sonra Elisa'nın boynuna doğru yöneldi. Dudakları boynundan sıyrıldığında bu kez başı yavaşça askılı bluzunun üzerinden aşağı doğru ilerlemeye başlayacaktı ki Elisa "Lütfen yapma" diyerek onu durdurdu. Elisa'nın bu otokontrolüne kayıtsız kalmayan Paul, saygı göstererek hamlesini geri çekti; ve tekrar Elisa'nın dudaklarına doğru yöneldi. Bir süre daha bu şekilde seviştikten sonra yatakta uyku modunu aldılar. 

Tüm gece boyunca Elisa ve Paul birbirlerine sarılmış, yapışık vaziyette uyudular. Paul sırtını Elisa'ya döndüğünde Elisa ona sımsıkı geriden sarılıyordu. Elisa sırtını Paul'e döndüğünde de bu kez Paul Elisa'ya hemen dönüp, sımsıkı arkasından sarılıyordu. Ne var ki Elisa için o gece uyumaktan en çok hoşlandığı pozisyon Paul'ün geriden ona sarıldığı an olmuştu. Çünkü Paul'ün tüm vücudunu, bedeninde ona hissettiriyor olması her ne kadar Elisa onu sevişme sırasında durdurmuş olsa da vazgeçmek istemeyeceği bir duyguydu. 

Gece güne karıştığında odaya vuran ışığın yansımasından dolayı yine erken uyanmıştı Elisa. Ona sarılmış olan Paul'ün sıcaklığında ikisi de ter içindeydiler. Ama normalde rahatsız edici olması gereken bu durum hiç de öyle durmuyordu. Halinden gayet hoşnut bir biçimde kıpırdamadan öylece yatmaya devam etti Elisa. Birkaç dakika geçmişti ki küçük bir ses çınladı hemen yakınından ve o an sesin geldiği noktada gözüne Paul'ün telefonu ilişti. Paul kendi tarafındaki komidinin üstüne koymaktansa Elisa'nın tarafında bırakmıştı telefonunu. Bu durum Elisa'nın daha çok hoşuna gitti. Çünkü belli ki Paul ona bu konuda güvenmekteydi. Elbette ki kalkıp karıştıracak değildi Paul'ün telefonunu ama Elisa onun belki de farkında olmadan yaptığı bu hareketin hoşnutlu içinde göğsünün üstünde sarılmış durmakta olan Paul'ün elini yüzünde oluşan tatlı bir tebessüm ile iyice kavradı. 

10:30... Çok uzun bir aradan sonra ilk kez biriyle birlikte yan yana gözlerini yeni güne açıyordu Elisa. Ve Paul'e doğru yüzünü döndüğünde yanında uyumakta olan bu çocuk kadar masum yüzlü genç adamı izlemekten kendini alıkoyamadı. Yüzünün hatlarını adeta ezberlemek istiyordu. Dağınık saçları, uzamış sakalları, kaşları, yanağındaki hafif pembelikler... Her bir noktasına tek tek dokunmaya yüreği can atıyordu. Ama o kadar güzel uyuyordu ki bir yandan da onu uyandıracağından korkup, hiç güzelim uykusunu bölmek istemiyordu. 

Bir an için gözlerini aralayan Paul, ona bakan Elisa'yla göz göze geldi. Hafif tebessüm ederek; "Günaydın" dedi. "Günaydın tatlım; rahat uyuyabildin mi?" diye sordu karşılık olarak Elisa da. "Kesinlikle evet..." cevabını verdi Paul. Çocuksu bir mutlulukla içindeki güzel enerjiyi daha fazla tutamayan Elisa, dün gece yarım kalan sevişmelerine devam etmek için hamlesini yaptı. 

"Buraya gel" diye tutkuyla dudaklarını Paul'ün dudaklarına kavuşturdu. Aynı tutkulu karşılık elbette ki Paul'den Elisa'ya da gelmişti. Bu büyü hiç bozulmamalıydı.


(Devam edecek…)


BURCU ÖZDER

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu