An'dı... Tek bir an. Çekip gitmek için, vazgeçmek için tek bir an. Dönüp arkana bakmadan bulunduğun o kabusun içinden gidip yok olmak için tek bir an gerekliydi. Susmaların ötesinde kalıp bağrışmak bile yetersizdi. Sessizliğin içinde sonsuzluğu yaratabilmekti. An, sadece tek bir an her şey için yeterliydi.
Bir insan her şeyi bilemez değil mi? Her şey için kesin yargılar, sözler kullanamaz. Ama yapılmaz da değil. Söylenir, dilimizden onlarca kelimeler dökülür ortalığa; ve sonra da her şey unutulur. Pişmanlık olur ardından, utanma olur ve en önemlisi de çaresizlik olur. Çünkü laf ağızdan bir kere çıkmıştır ya... Geri dönmek istesen de artık dönemeyecek olursun. Bıraktığın kalp kırıklıkları seni mahkum eder esaretine. Sen ki kendinden çok hiçbir şeyi düşünmeyen iken bir bakmışsın ki aslında bir başına öylece kalakalmışsın. Ve ne yazık ki kimse derdine çare olamaz o saatten sonra.
Şimdi durup bir düşün. Güzel bir geceyi düşün, yanında sevdiğine sarıldığını düşün, kollarında sana sonsuz bir güvenle sarmalandığını düşün, doğacak muhteşem bir aşkı düşün, bir düşün bakalım neleri gerinde bırakıyorsun. Neleri gerinde bırakmayı göze alabiliyorsun. Kendine bile itiraf edemediğin o suskunluklarını düşün. Korkularının seni neye mahkum ettiğini düşün.
Aşk, saçmalamayı gerektirir. Yanan bir ateşin dibinde kül olmayı öğretir. Kendini o sıcaklığa bırakman gerektiğini sana gösterir. Ve Aşk, hiç ummadığın bir anda sen istemesen de seni içine çekebileceğini sana kanıtlar. Şimdi varolan rüzgarın bu yanan ateşin ardında kalan külleri etrafa saçışını izle. Ve izlerken şunu düşün; ben bir mutluluk kaybettim. Ve ne yazık ki aptalın tekiyim.
Hoşçakal!
BURCU ÖZDER
Yorumlar