İstanbul... Koskoca bir şehrin tam ortasında varolmak. Daha doğrusu varolmaya çalışmak. Ayaklarını yere sağlam basmak. Nefes aldığın kaldırımların duman yığını içinde boğulmak. Oradan oraya koştururken, yetişmeye çalıştığın noktanın aslında çok gerisinde kalmak. O nokta mı nedir? Hayat...
Taşıyla toprağıyla büyülü bir iklime sahip şehirdir; İstanbul. İçine giren kolay kolay çıkamaz. Hele ki burada doğum büyüdüyseniz bu çok daha zor. Bazı zamanlar sıyrılıp kaçmak istersiniz. Daha sakin, daha koşturmacanın az olduğu, doğayla daha içiçe bir yerde varolmayı hayal edersiniz. Ancak bunu yapsanız yapsanız sadece bir ya da iki hafta için başarırsınız. Çünkü dönüp dolaşacağınız yer, gene kürkçü dükkanıdır.
Metropol şehirler her zaman yaşanması en zor bölgelerdir. Ancak bu yer İstanbul olunca, hele bir de kadınsanız daha da zor. Çünkü her açıdan zaman da, yapacaklarınız da yetmiyor size. Artı bir de bunlara binbir renge sahip insanlar eklenince, onların arasında adım atmak bile daha yorucu hale geliyor. Siz hayat koşturmacasının içinde mücadele ederken, birileri çoğunlukla size rahatlık vermiyor. Canınız sıkılıyor; o büyük gökdelenler üstünüze üstünüze düşecek gibi geliyor. Bir anda uzayıp giden trafik lambalarının arasında ordana oraya şaşkın bir şekilde etrafınıza bakınırken buluyorsunuz kendinizi. Sonra durup şöyle diyorsunuz; "Ahh eski İstanbul!.."
Yaşınızın kaç olduğu şu an hiç mühim değil. Çünkü gençler, dedelerinden ninelerinden dinlemişler, o eski İstanbul"u. Yaşayanlar zaten geçmiş yılların mazisinde... Ne güzelmiş insanıyla, tarihi dokusuyla, sokaklarıyla, eski otobüsleriyle şehir... Şimdi marka kafeler onlarca insanla dolup taşıyor. Haftasonları Taksim, Nişantaşı, Bebek, Caddebostan gibi bölgeler gençlerin akınına uğruyor. Adım atmak istiyorsunuz da atamıyorsunuz. Öylece bulunduğunuz noktaya saplanıp kalmak, bu olsa gerek.
İş sahası burada... Yaşam burada... Eğlence burada... Ancak bunlar farketmeden bizlerin yaşam yaşını aşağıya doğru çekiyor. Tabi bunu kaçımız farkediyor tartışılır. Bakmayın siz, metropol bir şehirde olmak aslında birçok tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Cinayetler, hırsızlıklar, fiziksel tacizler arapsaçı gibi dolanmış durumda birbirine. Birinden kaçsanız, bir diğerine yakalanacakmışsınız gibi geliyor. O yüzden de aldığınız nefesin ritimleri bile dengesini yitiriyor.
Metropolün göbeğinde nefes almaya çalışmak, işte bu kadar zor bir süreci göze almaya çalışmak demek aslında... Yanılıyor muyum sizce?
BURCU ÖZDER
Yorumlar