Ana içeriğe atla

MASAL AŞKLAR MI? YOKSA GERÇEK AŞKLAR MI?

Şu an içinizden ne geçiyor? Sabah uyandığınızda yağmurlu bir günün hemen sonrasında doğacak olan güneşi mi düşünmek? Yoksa daha dün terkedildiğiniz sevgilinize seslenmeyi mi arzulamak? Ya da ona ulaşmanın bir yolunu bulmayı mı aramak.? Belki de gözlerinizden akan yaşları artık yüzlerce tuvalet kağıdıyla silmeyi bir kenara bırakmayı seçmek... 

Seçimler... Hayat hep bu seçimlerin içinde gizli zaten. Ne yapmak istiyorsanız aslında hep bir adım öncesine bağlısınız. Çünkü onun sonucu, yeninin sebebi oluyor. Ve siz bazen sırf bu yüzden eliniz kolunuz bağlı durmak zorunda kalıyorsunuz. Sizi tutan zincirleriniz çözülmeyi beklerken, onun üstüne başka bağlar eklemeyi tercih ediyorsunuz. Oysa ki umudu içinizde hissetmek ve belki de birazcık nefes almaya çalışmak sizin ilacınız. Neden kendinize sürekli haksızlık ediyorsunuz? Ne gerek var tüm bunlara? Biraz nefes almayı deneyin... Derin derin ve gerçekten tertemiz havayı hissederek deneyin!

Bir masalın parçası olmak... Aşk, gerçekte bu değil mi? Evet, aslına bakarsanız ta kendisi... Bu masalın iki kahramanı var. Biri gülerken, diğeri ağlar... Diğeri gülerken, öbürü ağlar... Peki ya ikisinin de hiç güldüğü ya da ağladığı zaman dilimi yok mu? Olmaz mı, elbette ki de var... 

Benim çok iyi bildiğim bir masal var. Kahramanlar çok mutlu... Hayatları belki de bu kadar güzel olmamaştı o dönemde. Yitirilen bir aşkı tekrar alevlendirebilen bir güçtü onların ki... Beraber gülmeyi öğrendiler; tabi beraber ağlamayı da... Birbirlerine kızdılar; bağırdılar; öfkelendiler... Ama aşk, bu değil mi zaten? Hep canım cicim havasında olsaydı yapmacık olmaz mıydı? Aşk, aslında hayatın ta kendisi değil miydi? Yaşayan bir canlı varlık gibi nefes almıyor muydu o da? Ne var ki çoğu ilişkilerde böyle görülmüyor işte... Onun da bir kalbi olduğu ve o kalbin attığı farkedilemiyor. Farkedilmediği evrede de bir süre sonra atışı duruyor. İşte öyle bir zamanda durdu kalp. Gözyaşları içinde iki kahraman olduğu yerde kalakaldı. 

Adam kadını dansa kaldırdı. Kadın ümitsiz... Adam çaresiz... Ve adam kadına "Beni terket" dedi. "Beni sen bırak!" Kadın sarıldığı omzun, ellerinden kaydığını gördü. İçi titredi; tüyleri diken diken oldu; ve yüreği buz kesti. Adama dönüp, "Hayır" dedi. Adam bir kez daha tekrarladı aynı cümleleri; ve kadın yine "Hayır" dedi. Adam pes etmedi. İkisi de hala kalabalığın arasında kimsenin farketmediği o alanda aslında kaybolmuşlardı. Adam son bir kez daha cümlesini tekrarladı; ve kadın bu kez daha güçlü bir biçimde "Hayır" dedi; ve olduğu yerden adamı bırakıp, başka bir alana koşarak kaçtı. Saklamak istediği gözyaşları artık onu esir almıştı. Çok geçmedi ki adam kadının olduğu noktaya geldi. Bulunduğu ortamın kapısını kitledi. Ve kadına onu bırakması için kendisinin ne yapması gerektiğini söylemesini istedi; "Söyle ne yapmalıyım. Elimden hiçbir şey gelmiyor. Bitti artık" dedi. Adamın sevgisi bitmişti; çaresizliği de buradan ileri gelmekteydi. Kadın inanmak istemiyordu bu aşkın bittiğine. Onun dünyasında bu bir peri masalıydı. Oysa ki adam için her şey artık sadece karanlıktı. Kadın "Yapamam" diyebildi; ve adam bağırmaya başladı. Duvarlara, masaya her neresi varsa bulduğu o noktaya yumruğunu vuruyordu ki birara canı yandı. Ve olduğu yere çöktü. Kadın da peşinden... Adam kadına "lütfen" dedi. Ve yere doğru sırt üstü yattı. Kadın da onun üstüne doğru uzanıp, ona sarıldı. Bu kez kadın "Lütfen" dedi; "Bunu bize yapma!" Kadın ağlıyordu; adam da... İkisinin de gözyaşları birbirine karışmıştı. Adam kadını sımsıkı sardı; " Bize bunu yapma, acı çektirme ikimize de" dedi. Oysa kadın onun hala gözlerinde bir ışıltı görüyordu; bitmeyen bir ışıltı. Kadının vazgeçmemesi bundandı zaten. Saatlerce öylece yerde birbirlerine sarılıp, ağladılar... Sonuç mu? Ayrılık...

Aşk, bazen vazgeçmeyi bilmektir belki de. Ona ölünceye kadar sahip olmak değildir. Aslına bakarsanız o sizin aitliğinizden gittiğini sansa bile siz hala ona sahipsinizdir. Çünkü bu bir masal... Ve masal kahramanlarından ikisi de vazgeçmediği sürece bu hikaye hep bir yerlerde devam eder. Sebebi ise hala birinin kalbi geriden de olsa bir diğeri için atıyordur. 

Bilin ki terkedilen olsanız da ona sahipsiniz. Aşkınız ona ait... Kalbiniz onun için atıyor. Sonrasında her ne olursa olsun, her kimler ikinizin hayatına girmiş olsa da o derinlerde olan duygular ve de paylaşımlardır sizi yaşatan. Aşk bir peri masaldır; ve peri masalları ölümsüzdür.

Aynı biz gibi... Aynı siz gibi... Aynı onlar gibi... Bu masalın kahramanlarından birinin kalbi hala atıyor... Peki ya sizde de durum aynı mı? Sizin aşkınız hangisi? Peri masalındaki aşklar gibi mi? Yoksa gerçek hayatın unutulan versiyonu mu yaşadığnız? 

Seçin şimdi birini... Cevabınız hangisi?


BURCU ÖZDER

Yorumlar

salih dedi ki…
aşka inanmadım ve masalada,hayatın içindeyim aşkın olmadığı,gerçeklerde!!!!
Cihan KURT dedi ki…
aşka uçma kanatların yanar, aşka uçmazsan kanatların neye yarar. Hz Mevlana
Yine yürek burkan muhteşem bir yazı... Bu yazıyı Farid Farjad Cesuryürek Braveheart dinleyerek okudum ve gerçekten duygulandım çünkü hikayenin benzerini yaşadım. Masaldaki çaresizce debelenen artık son bulmuş bir şeyi sürdürmeyi çalışan bir kahramandım kısa bir süre öncesine kadar...
Burcu ÖZDER dedi ki…
Ben de senin yaptığın gibi yorumun üzerine yazımı bir kez daha bu kez Farid Farjad Cesuryürek Braveheart müziğinin üzerine okudum. Ve kesinlikle doğru ve güzel bir seçim olmuş. Çünkü müzikteki her bir vurgu, yazının her bir vurgusana denk düşüyordu. Aslında sana güzel bir sırrımı paylaşayım. Bu blog üzerinde okuyacağın hemen her yazı mutlaka bir müzik parçası dinlenirken yazılmıştır. Çünkü benim yazılarımın duygusu müziğin gücünden geliyor. Ve emin ol, hayatta aslında kulaklarımızdaki ince bir tını... Onu ne kadar iyi duyduğumuz önemli olan. Ve ne mutlu ki sen bunu başarabilenlerdensin Gözde :)
Sırrınızı benimle paylaştığınız için ve içtenlikle yanıt verdiğiniz için size teşekkür ederim...
Çok tuhaf ama kendimi yakın bir arkadaşımla dertleşirmiş gibi hissettim bir an :)
Ben de kendi çapımda yazıyorum bir şeyler gerçi bayadır yazamıyorum ama sınavlarım bitsin en kısa zamanda yeniden başlayacağım :)
http://gozdebaykal.blogspot.com/ ziyaret ederseniz sevinirim...
Burcu ÖZDER dedi ki…
Hemen ziyaret edeceğim... Ve yorumlarımı seninle paylaşacağım Gözde. Bu arada beni kendine yakın bir dost gibi görmene de ayrıca sevindim. Ne zaman yazmak, paylaşmak ya da dertleşmek istersen ben burada iyi bir dinleyici olarak varım. :)
Bu güzel desteğiniz ve alakanız için çok teşekkür ederim...

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOŞGELDİN 35'İM!...

En güzel baharım; yazım; kışım; sonbaharım... 35'im; hoşgeldin hayatıma!  Şu an tam da saatler 00:00'ı gösterdiğinde ben yepyeni bir döneme geçiş yapmaya başlamış oluyorum. Öncesi benim için bir hazırlanıştı... Bir doğuş, bir büyüme, bir kendini tanıma, bulma ve onu tekrar baştan yaratma... Şimdi yaşamın gerçek yüzüyle tanışmaya hazırım. Bütün deli çağlarımı az biraz geride bırakıyorum. Amaaaa... Çocukluğumu asla! Çünkü o çocuk ruhum beni hep ayakta dinç ve masum tutan yegane şey... O benim için en önemli değer! Sen hep benimle kal olur mu?  35 yaşım; seninle şimdi yeni bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyoruz. Tüm renkleri yanımıza alıyoruz; lakin bana en çok yakışan bundan sonra mor; biliyorum... O mor renk, bana tutkuyu, arzuyu ve tüm istediğim şeyleri verecek olan bir temsilci. Çünkü artık zamanın peşinden koşmayacağım; onun yanında yürüyerek hayatı yaşayacağım. Daha olgun ama daha cesur, kalbinin sesini duyan ama mantığıyla harmanlayan bir "BEN" , kendini ke

Kırık kalbin hikayesi...

Günün birinde kalbin biri yaralı olarak bir savaştan kurtulmuş. Yarini tam bulduğunu sanırken, avuçlarının arasından kayıp gittiğini görmüş. O gün bugündür işte o yaralı kalp, göğsüne saplanan oku, hiç çıkartmayacağına karar vermiş. Ve hikayesi o saatten sonra başlamış... Bu bir kırık kalbin hikayesi... Gözünden hiç yaş damlası eksik olmamış kalbin. Sarılı yarasıyla eksik kaldığını hep bedeninde hissediyormuş. Çünkü kalp tamamlayacağı yolda artık yalnızmış. Ne yapsa da ne etse de hiçbir şeyi geri döndüremezmiş. Aksak ayağıyla yürüdüğü yollarda hep anıları onu takip eder olmuş. Elinde veremediği bir çiçek, yatağının yanında aşkının fotoğrafı ona miras kalmış. Yaralarını sarmak isteyen dostlarını hep tersler olmuş. Sırf bu yüzden de aksi nalet biri olarak anılmaya başlanmış. Onun bu hali dilden dile dolaşır olmuş; ama ona ne ki, bizim yaralı kalbin hiçbir şey umrunda değilmiş. Bir tek o ok, onun tek tesellisiymiş. Çünkü her şey onunla başlamış ve onunla son olmuş.  Kalp, günlerden bir

Kadınların Hamam Keyfi

Bir bayan olarak gündelik hayatın koşturmacasında bazen kendimize vakit ayırmayı unutabiliyoruz. Ev işleri, dışarda tamamlanması gereken işler, pazar alışverişi, vs.. vs.. Bu liste uzar da gider böyle. Fakat ayın bir günü, günün birkaç saatini kendinize, ama sadece kendinize ayırdığınız bir vaktiniz olsun. Ve bunu  bir şekilde değerlendirin. Nasıl mı? Mesela, kadınların hamam keyfi gibi... Acaba bu vakte saate kadar hiç hamama gitmemiş bir bayan var mıdır diye merak ediyorum. Mutlaka var tabi ki de cevabını da kulaklarımda ayrıca duyuyorum; çünkü şu an çınlamalar hakim. Ben de ta ki geçen yıla kadar hiç böyle bir ortamın içine girmemiştim. Oysa ki hamam kültürü dediğimiz alan, aslında pek bir keyifli. Sanki güne gider gibi kadınlar toplaşıyorlar sabahın erken saatinden itibaren evlerine yakın bir hamamda. Eskiden yanlarında börekler, çörekler, kekler gidermiş hamama. Hatta kayınvalideler gelinlerini hamamlardan seçip beğenirlermiş. Lakin artık bu anlayış neredeyse yok olmak üzere. Bu